Published in  
Meseleler
 on  
April 25, 2025

SÜRESİZ BİR DİRENİŞ BİÇİMİ OLARAK: Dünyayı Sevmek

Artık gezegeni sevmek yalnızca bir varoluş biçimi değil. Toprağa iyi bakmak, suya sahip çıkmak, ağacı, kuşu, canlıyı korumak yalnızca çevreci olmak değil… Bu sevgi artık sistemin dayattığı hoyratlık karşısında en onurlu direniş. Ve belki de bugün elimizdeki en güçlü, en kalıcı protesto şekli.
Kategori
Meseleler
Tarih
25/4/25

SÜRESİZ BİR DİRENİŞ BİÇİMİ OLARAK: Dünyayı Sevmek

Artık gezegeni sevmek yalnızca bir varoluş biçimi değil. Toprağa iyi bakmak, suya sahip çıkmak, ağacı, kuşu, canlıyı korumak yalnızca çevreci olmak değil… Bu sevgi artık sistemin dayattığı hoyratlık karşısında en onurlu direniş. Ve belki de bugün elimizdeki en güçlü, en kalıcı protesto şekli.

İllüstrasyon: Burcu Ceylan
Kategori
Meseleler
Tarih
25/4/25

SÜRESİZ BİR DİRENİŞ BİÇİMİ OLARAK: Dünyayı Sevmek

Artık gezegeni sevmek yalnızca bir varoluş biçimi değil. Toprağa iyi bakmak, suya sahip çıkmak, ağacı, kuşu, canlıyı korumak yalnızca çevreci olmak değil… Bu sevgi artık sistemin dayattığı hoyratlık karşısında en onurlu direniş. Ve belki de bugün elimizdeki en güçlü, en kalıcı protesto şekli.

İllüstrasyon: Burcu Ceylan

Sıkışmışlık, haksızlıklar, depresyonlar, anksiyeteler, zamlar, belirsizlikler ve öfke içinde geçen günlerimiz arasında ilkbahar en pembesiyle en çiçekli haliyle geldi, geçiyor bile. İstanbul’da geriye kalan bir avuç erguvan ağacına denk gelen muhakkak 1-2 saniyeliğine de olsa gündemden uzaklaşıyor. Olmadı bir ara sokağın duvarındaki mor salkımların kokusu geliyor burnumuza, kısacık bir anlığına iyi hissediyoruz. Güneş, çok ihtiyacımız olan umudu veriyor. Ağaçlarda beliren yeşil erikler bu seneki meyve azlığını, fiyatları hatta pestitisti unutturup çocukça heyecanlandırıyor.

Ekranlardan başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz, içinde yaşadığımız, parçası olduğumuz, her adımımızda, her kararımızda, her nefesimizde birlikte dönüştürdüğümüz “dünya” biz ne yaşarsak yaşayalım, ona ne yaparsak yapalım var olmaya, kendi döngüsünü yaşamaya, inatla çiçeklenmeye, baharı getirmeye ve sonra kışı yaşatmaya devam ediyor. Yaşadığımız zamanlar yüzeysel olsa da dipten gelen bir bilinç dalgası var neyse ki. Zorunlu bir bilinçlilik. Mecbur bırakılan bir bilinçlilik. Hatta aslında dünya için ne kadar faydalı olduğunu göremediğimiz bir bilinçlilik hali, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ekonominin kötüleşmesi ile hayatımıza girmiş durumda. Kötü ekonomi, kötü siyasetçilerin dünyaya faydalı bir hayat tarzı edinmemizi sağlayacağını kim düşünebilirdi ki? 

“Nasıl” derseniz cevabı çok basit: Haftalardır bahsettiğimiz boykot, içinde olduğumuz direnişten aslında en çok dünya kârlı çıkıyor. Yaşadığımız yüzyılda insanoğlu zeytin ağaçlarını hunharca sökerken, uzay araçlarını Kadıköy-Bostancı dolmuşu gibi kullanırken, var olanı yıkıp yerine beton dökerken, hiç durmaksızın karbon ayak izi ile geleceğimizi tüketirken, temiz su kaynaklarını kurutup iklim krizinin ne olduğunu on yıllardır hâlâ anlayamamışken, artık gezegeni sevmek yalnızca bir varoluş biçimi değil. Toprağa iyi bakmak, suya sahip çıkmak, ağacı, kuşu, canlıyı korumak yalnızca çevreci olmak değilBu sevgi artık sistemin dayattığı hoyratlık karşısında en onurlu direniş. Ve belki de bugün elimizdeki en güçlü, en kalıcı protesto şekli.

Çünkü içinde yaşadığımız düzen; doğayı sömürerek kalkınan, büyümek için yakan, üretmek için tüketen bir sistem. O nedenle ne zaman alışverişi reddetsek, tüketimi sorgulasak, plastik poşeti elimizin tersiyle itsek; sadece doğayı değil, bu sisteme olan bağımlılığımızı da sorgulamış oluyoruz.

Boykotun sadece politik sonuçları yok. Ekolojik etkilerini de görmemiz gerekli. TÜİK verilerine göre, 2022 yılında Türkiye'de kişi başı günlük ortalama 1,03 kg belediye atığı üretilmiş mesela. Bu, yıllık yaklaşık 376 kg demek. Alışveriş yapmadığımız her gün, daha az atık çıkartıyoruz. Bir kot pantolonun üretimi için yaklaşık 3.781 litre su harcanmakta. Bu miktar, bir kişinin yaklaşık 3,5 yıllık içme suyuna eşdeğer. Yani yalnızca yeni kıyafet almayı bir gün ertelemek bile bir insanın yıllık içme suyunu korumak anlamına geliyor.

Ama mesele sadece sayılar değil. Farkındalık bulaşıcıdır. Boykotlar, protestolar, direnişler konuşulmayanı konuşturur. İnsanlar sadece belli zamanlarda bile olsa alışveriş etmeyi bıraktığında ya da azalttığında sadece kapitalizme değil, doğaya yapılan kötülüklere de dikkat çeker. Hiç farkında olmadan korur dünyayı. 

Böylece dünyayı sevmek artık pasif bir sevgi değil; aktif, bilinçli ve ısrarcı bir tutum oluyor.

Hiçbir reel ya da TikTok videosuna, bir posta ihtiyacı olmadan ilkbahar çiçekleri içinde hepimize fısıldıyor bu gezegen: Hayatımızdaki en büyük direnişçi örneği olan dünya, seni seviyor, hepimizin her günü kutlu olsun. Birbirimiz için direnelim.

Kaynaklar:

TÜİK 2022 Verileri

UNEP Environment Program 2018, Cleaning Up Couture: What’s In Your Jeans