Published in  
Meseleler
 on  
August 3, 2024

Günolanmak ve pandalanmak

Kuir-Hetero iletişiminin türlü halleri… Son zamanlarda kadın çantası takmaya başladım. Neden en başından beri bez çantalarla uğraşıyormuşum, bilmiyorum. Annemin, kız kardeşime aldığı, eski Longchamp çantayı dolabımda buldum. Hem bez çantalarda aradığım çok yönlülüğü sağlıyor, hem de bez çantalar gibi dağılıp gitmiyor, kendini durduğu yerde bırakan bir çuval değil.
Kategori
Meseleler
Tarih
3/8/24

Günolanmak ve pandalanmak

Kuir-Hetero iletişiminin türlü halleri… Son zamanlarda kadın çantası takmaya başladım. Neden en başından beri bez çantalarla uğraşıyormuşum, bilmiyorum. Annemin, kız kardeşime aldığı, eski Longchamp çantayı dolabımda buldum. Hem bez çantalarda aradığım çok yönlülüğü sağlıyor, hem de bez çantalar gibi dağılıp gitmiyor, kendini durduğu yerde bırakan bir çuval değil.

Kapak: Kaan Walsh
Kategori
Meseleler
Tarih
3/8/24

Günolanmak ve pandalanmak

Kuir-Hetero iletişiminin türlü halleri… Son zamanlarda kadın çantası takmaya başladım. Neden en başından beri bez çantalarla uğraşıyormuşum, bilmiyorum. Annemin, kız kardeşime aldığı, eski Longchamp çantayı dolabımda buldum. Hem bez çantalarda aradığım çok yönlülüğü sağlıyor, hem de bez çantalar gibi dağılıp gitmiyor, kendini durduğu yerde bırakan bir çuval değil.

Kapak: Kaan Walsh
Bimboluğa doğru, hızlı adımlar

Gey bir erkek olarak, klişeleşmiş bez çantalardan, Longchamp gibi “beyaz kadın” çantalarına geçişimin, estetik deneyimini sorguluyorum. İlginç şeyler olmakta. Mesela bu çantaları kullanmaya başladığımdan beri, kendimi daha ‘bimbo’ hissediyorum. Açıklayayım; metrobüste turnikelerin önündeyim. Çantanın fermuarı açık, tek kulbu omuzuma ancak tutunuyor, içinde cüzdanımı arıyorum. Bir erkek olarak, bez çanta taksam bile, bez çantanın çuvalsılığından dolayı, cüzdan, telefon gibi hemen hazır etmem gereken şeyleri içine koymazdım. Belimde taşırdım. Şimdi öyle değil. Kadın çantası taktığım için usulen, kalçalarımın tüy kadar hafif olması gerekiyor. Bu da kalabalıkta akbilimi kılıç gibi çekme atikliğini götürdü benden. Şimdi turnikelerde çantamı karıştırıyorum, araç yanaşırken fermuarıyla uğraşıyorum, binince çantamı tekrar açıp içinden telefonumu çıkarıyorum, bir elimde kulaklık kabım, bir şeyler yere düşüyor. Tam bu anda birinin bana yardım etmesi gerekirken, sanırım kadınsı performansım yeterince ikna edici değil ki kimse eğilip yere düşürdüğüm bozuk para cüzdanını bana kibarca uzatmıyor. Fakat ben yine de taze bir bimbo olarak durağımda inerken metrobüs ve peron arasındaki boşluğa düşüp, çantamın bütün içini şaşkın seyircilerin ayaklarının önüne sermekten kendimi geri alamıyorum.

Benim Longchamp (bu keşke sponsorlu içerik olsa ama maalesef değil) deneyimim böyle. Bence bimboluğu yaşatıyorum. Düşüyorum, kalkıyorum, çantamı geri omuzuma takıyorum. Kalabalığa bimbo bir seyir sunuyorum, bu beni hem özel hem de sahici hissettiriyor. Bir yandan sakarlıklarımla mahcup olurken, bir yandan gururlu koşuşturmamı sürdürüyorum. Dikkat çekiyorum ama mükemmel bir seyirlik değil bu: kendi hatalarıyla barışık, düşse de ayakta, eksikliklerinin farkında ve çantasında bitmek bilmeyen bir arayışta.

Güno’landığım o an! 

Kısaca bu bimbo deneyimi kendime çantamla yaşatıyorum. Ve bundan memnunum. Ama diğer insanlar bana bunu yaşatınca ne oluyor? Tanımadığım biri beni bimboluk makamına atasa kendimle olduğum kadar kendimden memnun olur muyum? Geçen gün “günolandım.” Yine Longchamp çantam omuzumda, arkadaşımın Üsküdar’daki evinden sabah çıkmış, sarı dolmuşla Kadıköy’e gelmiştim. Sabah 10’da stüdyoda, aletli pilates randevum vardı. İçeri girdim. Salondaki aletlerden ikisi doluydu. Eğitmen ve öğrencileri çoktan egzersize başlamıştı. Daha sonra bu olayı arkadaşlarıma anlatacağım ifadeyle ‘insan gibi’ (ne demekse?) “Günaydın,” dedim. Çantamı fark eden 30’larının ortasındaki kadın eğitmen ve öğrencisi bana “Günaydın” demek yerine “Günoo” dedi ve aralarında gülüştüler. 

İşte daha sonra arkadaşlarıma aktarırken ‘günolanmak’ olarak ifade ettiğim deneyim bu. Henüz ne olduğunu bilmiyordum ama resmen günolanmıştım. Bu Reddit’te takip ettiğim, trans kimlikli kullanıcıların, kendi aralarında kullandıkları, ‘clocked’ tabiriyle alakalı mıydı? Clocked: kişi günlük hayatını kendi normal akışında yaşarken arka planda duran trans kimliğinin bir anda genelde başka bir trans tarafından fark edilip açığa çıkarılması. Biz haftaiçi sabah 10’da Moda’da pilatese giden üç bimbo muyduk ve bimboluğum diğer bimbolar tarafından, ani bir “Günoo”yla ifşa mı edilmişti? Ama ben kendi bimboluğumlan memnundum. Güno’ya cevap vermeye tenezzül etmedim. Bu ‘güno’ neden beni rahatsız etmişti? 

Daha sonra bunu lubunya arkadaşlarımla paylaştığımda neyin beni rahatsız etmiş olabileceğine dair içgörülerini paylaştılar. ‘Güno’ tabiri bana burada dışarıdan atanmıştı. Sonuçta ilk ‘güno’yu ben atmamıştım. (İlk taşı güno’suz olan atsın). Bu “Günoo” iki hetero cis* kadın tarafından “kadın” çantası takıp pilatese giden bir erkeğe uygun görülmüştü. Doğal bir sabah selamlaşması olan “Günaydın”ı, ‘clock ettikleri’, lubunya bir birey için bimbo bir selamla, düzeltmişlerdi: Güno. Böylece hem kendilerine ait olmayan bir kimliğe dair beklentileri karşılanacaktı, hem de bana güno’dan bir jeton atarak beni güno güno oynatmayı planlamışlardı – en azından ben de onlara dönüp “Ayol Günoo” desem, sahne böyle oynanacaktı.  

Konuyu hetero bir arkadaşımla konuştuğumda, çok daha iyimser bir yerden yaklaştı. Kendisi, büyük bir yazılım şirketinde çalışan, bir kuir sevici. Bir gün IT departmanının, testosteron yakan mühendislerinin ortasında, bir başına kalmış bir kuir fark etmiş. Onu rahat hissettirmek için bir müttefik olduğunu belli edecek davranışlarda bulunmaya başlamış. Kimi zaman yanında oje sürüyor, yazın kısacık şortlar giyiyormuş. Kısaca onu içinde bulunduğu hiper maskülen ortama ait ve güvende hissettirmek istemiş. Belki de stüdyodaki kadınlar da beni, Longchamp çantamla, güvende hissetirmek istemişlerdi. Bana “Günoo” diyerek bu ortamda kabul edildiğimi ve güvende olduğumu ifade etmiş olamazlar mıydı? 

Yine de pilatesçilerin davranışıyla yazılımcı arkadaşımın davranışı arasındaki farkı görmemek imkansız. Biri güvenli ortamı kendi bedeni ve davranışları üzerinden kurmaya çalışıyor, diğeriyse, karşılaşıp fark ettiği kimliğin karikatürize, dolayısıyla köşesiz ve güvenli bir versiyonunu ortaya çıkararak, kendi sosyal alanını güvene alıyor. Bu yüzden yazılımcı arkadaşımın tutumuna ‘günolamak’ demedim, ama pilatesçilerinkine demiş bulundum. 

Pandalanmak

Bir de ‘pandalanmak’ var. Bu ‘günolanmanın’ aksine literatürde halihazırda olan bir kavram. Bu tabiri ilk defa kuir bir arkadaşım, beni hetero bir erkeğe karşı uyarırken duymuştum: “Seni pandalıyor olabilir.” Süt beyazı güzelliğini tasvip ettiğim hetero bir erkek Instagram’daki bütün postlarımı ve storylerimi like’lamaya başlamıştı. Ben de zaten arandığımdan, heyecanıma karşı koyamadım. Hetero olduğunu bilsem de cinselliğin spektrumuna dair optimizmimin önünü alamıyordum. Fakat çocukla doğrudan iletişime geçtiğimizde, like’larındaki aynı ilgi ve alakayı hissetmedim. Bunun sebebi pandalanmamdı. 

Pandalanmak tabirini Twitter’da arattığımızda tek bir sonuç çıkıyor: “Cıvırlar tarafından extreme bi şekilde pandalanmak isteyen Mecra’ya gönül rahatlığı ile gidebilir”  @GabaAddict.  Pandalanmak kuir bir bireyin sanki nesli tükenen ve ender bulunan bir canlıymış gibi el üstünde tutulup, özgün tarzı ve nadide kimliğiyle ön plana çıkarılması, pohpohlanması, hayran olunması anlamına geliyor. Hetero ve kuir bireylerin yan yana olduğu Mecra’da özellike drag perfomansçıların “özgün tarz ve ilginçlikleri” pandalanmaya uğruyor. Tabii ki beğenilmek kötü bir şey değil. Fakat anlaşıldığı kadarıyla burada bahsedilen beğeni, kişisel alanın sınırlarını aşan, bireyin bütünlüğüne kör bir hayranlık. En dışarıda olan, karikatürize edilebilecek, yüzeyden derinine inemeyen bir beğeni. Kısacası, arkadaşımın uyarısına göre bu hetero erkek de beni özgün tarzım için beğeniyor, arzuları olan cinsel bir birey olarak değil de, güvenli bir mesafeden bir panda gibi sevebileceği bir değişiklik olarak görüyordu. 

En nihayetinde günolanmak ve pandalanmak kuir kimliğin karikatürize edilerek güvenli bir alandan etkileşime geçildiği deneyimler değil mi? Günolanmak literatürde -henüz- yok ama pandalanmaya çok benziyor. Pandalanmanın farkı, içinde beğeni faktörünün olması. Ekstrem boyutlara ulaşmazsa idare edilebilir. Güno, maalesef insanın bir anda başına geliyor. Beğenilmek falan da yok. Bir anda kendini karşındaki insanın beklentisinin biçtiği rolü oynamak zorundayken buluyorsun. Bir anda role girmen için bir jeton atılıyor. Benim cevabım, cevap vermemek oldu. Buna benzer bir jeton pandalanmakta da var. Beğeni, senin özgün ve tekil nadideliğinin devamını, sosyal performansının harikalar yaratmasını bekliyor. Ama bazen kuirler de yorulur. Günolara pandalara göğüs gererken hep en özgün olmak zorunda mıyız? 

P.S. Tabii en en nihayetinde “Günoo” şu da olabilir; o sırada stüdyoda kadınlar böyle bir geyik yapıyordur ve ben bir bimbo olarak hepsini üstüme alınıp bir de üşenmeden oturup yazısını yazmışımdır.


Günolanmak ve pandalanmak