Published in  
Meseleler
 on  
August 3, 2024

Öldürelim gitsin mi?

Yoksa uyutalım mı demeliydik? Köpekleri uyutmak, öldürmek mi gerçekten, ne kadar ilginç? Neden öldürelim demiyoruz açıkça? Katledelim ya da? Sonuçta onlardan daha güçlüyüz. Silahlarımız, ilaçlarımız, insan gücümüz var. Canımızı sıkan her meselede, eğer ki öldürebiliyorsak; öldürelim mi karşımızdaki canlıyı?
Kategori
Meseleler
Tarih
3/8/24

Öldürelim gitsin mi?

Yoksa uyutalım mı demeliydik? Köpekleri uyutmak, öldürmek mi gerçekten, ne kadar ilginç? Neden öldürelim demiyoruz açıkça? Katledelim ya da? Sonuçta onlardan daha güçlüyüz. Silahlarımız, ilaçlarımız, insan gücümüz var. Canımızı sıkan her meselede, eğer ki öldürebiliyorsak; öldürelim mi karşımızdaki canlıyı?

Kategori
Meseleler
Tarih
3/8/24

Öldürelim gitsin mi?

Yoksa uyutalım mı demeliydik? Köpekleri uyutmak, öldürmek mi gerçekten, ne kadar ilginç? Neden öldürelim demiyoruz açıkça? Katledelim ya da? Sonuçta onlardan daha güçlüyüz. Silahlarımız, ilaçlarımız, insan gücümüz var. Canımızı sıkan her meselede, eğer ki öldürebiliyorsak; öldürelim mi karşımızdaki canlıyı?

Bir hayal edelim mi? 

Kafamda bu sorular dönerken bir an için gözlerimi kapattım ve kendimi bir kamyonun dorsesinde hayal ettim. Etrafta benim gibi dört ayaklı canlılar; inlemeler, havlamalar eşliğinde, hava almak için birbirimizi iterek, yer açmaya çalışıyoruz. Birileri bizi aldı, yaşadığımız mahalleden bir yere götürüyor gibi, acaba parka mı? 

Benden güçlü ve büyük köpekler var içeride. Ters ters bakıyorlar, hırlaşıyorlar. Güçsüz, ufacık, yarım kadar köpekler de var, korkudan titreyerek, görünmemeye çalışıyorlar. Uzun süren bir yolculuk galiba; dakika hesabını yapamıyorum… Sıcak havada nefes almakta zorlanıyorum; dilim dışarıda, ağzım kupkuru, keşke biraz su olsaydı içeride… 

Aniden duruyor kamyon, birbirimizin üzerine devriliyoruz, bir ayağımla, yanlışlıkla, yanımdaki küçük köpeklerden birinin üstüne basıyorum. Ciyaklıyor, özür dilemek için önünde kafamı eğiyorum. 

Kamyonun dorse kapağını açtılar. Güneşi görüyorum. Boynumuza birer ip geçirip uzun bir sopa ile bizi kendilerinden uzak tutarak aşağı çekiyorlar. Parka geldiğimize emin miyiz? 

Herkesin gözünde bir korku, kupkuru, tozdan-dumandan gözükmeyen bir ortam… Sonra bizi teker teker içeri almaya başlıyorlar. Neden geldik ki buraya? Parka hiç benzemiyor. Acaba içeride yemek mi var? Mahallede kenarda köşede hep bir şeyler yiyorduk ama olsun biz ne bulursak yeriz. Diğerlerini içeri sürükleyerek sokmaya başladılar, ben sıramı beklerken. Önümdeki Golden düşünceli düşünceli bakıyor etrafa. Arkamda bir Pointer var, suratından şaşkınlığı okuyabiliyorum. Onun arkasında Alman Kurdu var, sürekli havlıyor, çok sinirli. Arkasındaki Beagle’a çarpıyor tepiştikçe. O da gözlerini kapatmış, başımıza gelecekleri biliyor gibi inliyor…

Golden’ı alıp götürdüler. Biraz daha bekliyoruz. Arkamdaki Alman’a laf anlatmaya çalışırken, boynumdan çok sert çekip beni sürüklemeye başladılar. Yahu geleceğim zaten, sakin... Bir odaya soktular. Elinde iğne olan bir adam var yanında da başkaları. İğneyi görünce, herhalde bizim iyiliğimiz için bir şey yapılacak diye düşündüm. Sahibim, beni ormanda unutmadan ve ben bir yolunu bulup, kendimi şimdi yaşadığım mahalleye atmadan önce, birkaç defa bana bu iğnelerden yaptırmıştı. 

Bazen birazcık canım acıyordu ama genel olarak bir sorun olmuyordu. Gözüm Golden’e ilişti bir anda içeri girdiği gibi uyumuş mu ne olmuş sessizce yatıyor. Beagle arkadaşa bağırasım geldi. “Yahu kardeşim sus artık, korkulacak bir şey yok burada,” diye ki o anda acıyı hissettim. Son duyduğum Alman’ın havlamalarıydı, gözlerim ağırlaşırken Golden’ın yanına doğru götürülüyordum.

Lafı uzatmaya gerek yok... 

Neye inanırsanız inanın, bir canlının ölümüne sebep olmak ve bunu daha güçlü olduğumuz için (yapabiliyor olduğumuz için) yapmak aşağılık bir harekettir. Yaşam alanlarını olanca açgözlülüğümüz ile işgal ettiğimiz canlıları, bir de hapsedip öldüreceğiz öyle mi? Hayvanseverler elini taşın altına koyacakmış da sahiplenecekmiş, yoksa istemeden de olsa “mecburen” uyutacaklarmış. O kadar da değil artık. 

Sokakta yaşamını bizim desteğimizle sürdüren her bir canlı, zaten bizim sorumluluğumuzda. Biz derken kastım sadece hayvanseverler değil; tüm insanlık. Yağma ve toplu katliamdır bu yasa hazırlığı başka bir şekilde açıklanamaz.

Önce bir tane ağaçlık yer bırakma, sonra da orada senden çok daha önce yaşamaya başlayan canlıları, sana tehdit oluşturuyorlar diye, öldürmeye kalk! İnanılmaz bir şımarıklık ve akıl tutulması! 

Yağma ve toplu katliamı kanunsuzlar yapar. Hükümet, mafyacılık oynamayı ve bizim vicdanımızın sınırlarını zorlamayı bırakmak zorunda. Tek bir kedinin, köpeğin ölümüne bile “eyvallah,” demeyecek milyonlar var bu ülkede. Sabah, sokağa çıktığımızda, selam verdiğimiz, yemeğini suyunu önüne koyduğumuz, gecenin karanlığında bizi korumak için dakikalarca yanımızda yürüyen canlıları; sessiz sedasız öldürebilecekleri fikrinden, hızlıca arınmalılar.

Aklı olan milletvekili, bu kanun teklifini vermez ve geçmesi için evet oyu kullanmaz. Önce merkezi hükümet ve belediyeler işlerini yapacak, topladıkları verginin hakkını verecekler...

Kısırlaştırmak ve popülasyonu dengede tutmak bu kadar zor değil! Kimse beceriksizliğini vahşilikle örtmeye çalışmasın. Aksi durumda, o burun kıvırdığınız hayvanseverlerin ne kadar vahşileşebileceğini ve bizim sorumluluğumuzda olan canlılara el sürenlerin, hakkını nasıl vereceğini, hep birlikte izleriz.

Son olarak; bu yazıda hukuki bir tartışma yapmayı çok isterdim. Uluslararası hukuktan, evrensel hayvan haklarından bahsetmeyi… Ancak bu tartışmayı yapmak için karşında o bilinçte ve duyarlılıkta insanlar olması gerektiğini öğreneli epey oluyor. Yok bu adamlara hukuki tartışma falan. Bir canlının hayatını elinden almak için kimse argüman üretmeye kalkmasın. Gelmeyecekler dostlarımızı almaya, bu kadar!

Öldürelim gitsin mi?