Published in  
Güzel Rastlantılar
 on  
January 29, 2025

Melankolik mutluluklar içinde bir keşif yolculuğu: Nilüfer Yanya

Nilüfer Yanya’yı tanımak için bir şarkısını dinlemek yetiyor. Kulağa nasıl geliyorsa öyle biri çünkü. Bir arkadaş gibi; sıcak, içten ve güleryüzlü. Londra’da yaşıyor, adından da anlaşıldığı üzere Türk bir babası var. Annesi yarı İrlandalı yarı Barbadoslu. Son albümü My Method Actor’ı konuşmak için buluşsak da sohbet bizi davet masalarına, sevdiğimiz sanatçılara, konfor alanlarımıza götürüyor.
Tarih
29/1/25

Melankolik mutluluklar içinde bir keşif yolculuğu: Nilüfer Yanya

Nilüfer Yanya’yı tanımak için bir şarkısını dinlemek yetiyor. Kulağa nasıl geliyorsa öyle biri çünkü. Bir arkadaş gibi; sıcak, içten ve güleryüzlü. Londra’da yaşıyor, adından da anlaşıldığı üzere Türk bir babası var. Annesi yarı İrlandalı yarı Barbadoslu. Son albümü My Method Actor’ı konuşmak için buluşsak da sohbet bizi davet masalarına, sevdiğimiz sanatçılara, konfor alanlarımıza götürüyor.

Tarih
29/1/25

Melankolik mutluluklar içinde bir keşif yolculuğu: Nilüfer Yanya

Nilüfer Yanya’yı tanımak için bir şarkısını dinlemek yetiyor. Kulağa nasıl geliyorsa öyle biri çünkü. Bir arkadaş gibi; sıcak, içten ve güleryüzlü. Londra’da yaşıyor, adından da anlaşıldığı üzere Türk bir babası var. Annesi yarı İrlandalı yarı Barbadoslu. Son albümü My Method Actor’ı konuşmak için buluşsak da sohbet bizi davet masalarına, sevdiğimiz sanatçılara, konfor alanlarımıza götürüyor.

Nilüfer Yanya’nın üçüncü stüdyo albümü My Method Actor, eylül ayında yayımlandığında 2024’ün en iyi albümlerinden biri olarak hafızama kazınacağını bilmiyordum. Bir sanatçıyla bağ kurmak büyüdükçe zorlaşıyor sanırım. Ancak kendimi bu mutlu ama mutsuz albümü dinlerken kaybedince Nilüfer’in neler hissettiğini de merak etmeye başladım. Albüm sonrası tura çıktığı için buluşmamız zaman aldı. Bir müzisyene hayran olup onunla konuşmanın heyecanı geçmiyor. Aylar sonra bir araya geldiğimizde, o Londra’daki evinde, bense Türkiye’de bir ofisin köşeleri sivri ahşap masasında çalışıyordum. Çok erken uyanmış Nilüfer ama sesi neşeli ve kendinden emin. Müziği de ismi gibi telaşsız. Duru ve parlak bir denizi andırıyor konuşmamız. O an, çok uzak bir gelecekte duraklamış ve zaman durmuş gibi hissediyorum. Ben de telaşımı bir kenara bırakıyorum ve My Method Actor’ı konuşmaya başlıyoruz.

Albüm bir keşif alanı 

Albümün yapımcısı Nilüfer’in önceki çalışmalarında ismi geçen Will Archer. Nilüfer’in bu albümü yapmak istemesinin nedenlerden biri de. Daha önce birlikte çalışmalarına rağmen araya hep başkaları girmiş. Bu albümün söz sahibi yalnızca ikisi. “Painless’ın iyi bir albüm olduğunu biliyorduk ama bir şekilde daha iyisini yapabileceğimizi hissettik. Çoğunlukla Londra’da olduğumuz, yoğun geçen bir yazım süreci yaşadık. Birçok şarkı üzerinde çalıştık, hangi şarkının gerçekten iyi olduğuna, hangisinin olmadığına daha çok dikkat ettik.” sözleri Nilüfer’in odaklı çalışmaktan hoşlandığının bir göstergesi. Hiçbir şey ve hiç kimse olmadan, yalnızca müzik düşündüğü bir süreç. Başka insanların fikirlerine takılıp kalmaktan kaçındığını anlıyorum. Bir balon yaratıp onun içine girmek ve çalışmaktan yana: “Bir menajer ya da plak şirketine değil, sadece kendi fikirlerimize ve neyin iyi olduğunu düşünüyorsak ona güvenmek istedik. Bence bu daha derin düşünmene izin veriyor ve diğer kişi de sana, hem duygusal hem de pratik anlamda, kendini ve kendi fikirlerini gerçek bir şekilde yansıtıyor. Odaklanmak çok daha kolay oluyor çünkü arka plandaki sesleri kesiyorsun.” Birbirleriyle çalışırken rotayı içgüdülerinin belirlemesine izin veriyorlar. İkiliye albümde eşlik eden gitar Nilüfer’in müziğinde kritik bir enstrüman olsa da albüm sinematik yapısını telli enstrümanlara borçlu. Her ikisinin de mükemmeliyetçi olduğunu seziyorum zira davulun sesini doğru yakalamak için epey zaman ayırdıklarını söylüyor Nilüfer. Nihayetinde bir denge bulmayı başarmışlar ama. Albümün kendine güvenmekle ilgili olduğunu dile getiren Nilüfer, sözlerine şöyle devam ediyor: “Aynı zamanda hala birçok soru sormak istediğini ve aslında cevaplayamadığın pek çok şey olduğunu hissetmekle de ilgili. Albümün ana teması bir tür öz keşif diyebilirim.” Bu albümle aklındaki bütün soruları cevaplayamamış tabii, tek cevabın “devam etmek, sürekli üretmek ve yaptıklarını hep gözden geçirmek” olduğunu vurguluyor. 

Şarkı yazım süreci içgüdüsel bir yolculuk

Binding favori şarkısı, yazım sürecini yenilikçi buluyor. Her şey yine oldukça içgüdüsel bir şekilde ilerlemiş ve nakaratın akorları adeta kendisine akmış. “Slow ve hüzünlü bir şarkı yazmak zor, iyi ve dinlenebilir hale getirmek daha da zor. Bu yüzden epey gurur duyuyorum.” cümlesine ödüllendirilmiş hissettiğini de ekliyor. Benim favorim şarkım Keep On Dancing. Ancak neredeyse albüme girmiyormuş bile. Nilüfer bu süreci anlatırken de kahkaha atıyor: “Neredeyse tüm şarkıları bitirmiştik ve Keep on Dancing şarkısında o kadar fazla şey aynı anda oluyordu ki. O noktada şarkı gerçekten kötü bir hale gelmişti, bir dinamiği yoktu. Normalde giriş kısmında bir davul vardı, ‘Sadece vokalle ve gitarla başlasa nasıl olur?’ dedim. Davulu çıkardık, düzenlemeyi değiştirdik ve şarkıyı kısalttık, daha etkileyici oldu.” Şarkının bu versiyonunun içine sindiği belli. 

Herkes PJ Harvey’in zamansız etkisinden muzdarip 

Şarkı sözleri üzerinde çalışırken seyahat etmeyi tercih ettiğini de “Tek bir yerde olmak bana pek ilham vermiyor. Hareket etmeyi seviyorum.” diye açıklıyor. Albüm çalışmalarının önemli bir bölümü Londra’da tamamlanmış fakat Wales’e gidip geldiği de olmuş. Bir stüdyosu yok, düşlerinde stüdyodan çalıştığını canlandırıyor. Şimdilik evde. Bu süreçte herhangi bir şey yazmıyor, bunun kreatifliğini sorgulamasına sebep olduğunu duyuyorum ondan. Ama işimiz hayatımız olduğunda ve bazen işe ara vermemiz gerektiğinde hayata da ara veriyormuşuz gibi geliyor. Nilüfer de aynı fikirde. Hatıraları canlı. İlk konser anısını anımsıyor: “Okulda bir grubum vardı, bas, davul ve gitardan oluşuyordu. Bir konser verdik, çok heyecanlanmıştım, bir yandan da korkutucuydu. Birçok arkadaşımız gelmişti. Annemin de geldiğini hatırlıyorum. 17 yaşındaydım sanırım. Çok küçük bir yerdi, sahnede olmak çok farklı bir histi. Hiçbir şeyi kontrol edemiyordum, hiçbir şey duyamıyordum. Bunalmıştım ama eğlenceliydi.” 

Nilüfer ve fanatizm lafını yan yana kullanmak dahi yabancı geliyor kulağa ama gerçek bir PJ Harvey hayranı olduğunu öğrenince şaşırmıyorum. Rid Of Me şarkısını sık sık yeniden yorumluyor zaten. “Benim şarkım olmadığı halde benim şarkımmış gibi hissediyorum.” diyor. Bir yemek daveti varsa işin içinde, konuklar arasında mutlaka olur dediği de PJ Harvey. Octavia Butler ve Elliot Smith’i de ekliyor masaya. Neden olmasın? Elliott Smith, mutluluk ve mutsuzluk arasında sıkışıp, yorgunlukta eğlence bulanların müzisyeni değil mi? Uçlarda gezinen hislere ve mutsuzluğa rağmen dans etmeye iten eylemlere varıyor Nilüfer’in albümü de. Konuşmamızı sonlandırırken çok az vaktimizin kaldığını fark ediyorum. Aramızda üç saat var. Teşekkürler, yüksek sesle teşekkürler, memnun oldumlar havada uçuşuyor. Albümü ne kadar sevdiğimi bir kez daha söylüyorum, yüzü yine gülüyor. Vedalaşıyoruz.