Published in  
Röportajlar
 on  
March 13, 2025

Maribou State ve aşk halüsinasyonlarımız

Elektronik müziği duygusal derinlikle harmanlayan Maribou State’in yeni albümü Hallucinating Love, yaşadıkları zorluklardan beslenerek yaratıcı bir uyanışın hikayesini anlatıyor. Albümü ve kişisel süreçlerini Chris Davids ve Liam Ivory ile konuştuk.
Kategori
Röportajlar
Tarih
13/3/25

Maribou State ve aşk halüsinasyonlarımız

Elektronik müziği duygusal derinlikle harmanlayan Maribou State’in yeni albümü Hallucinating Love, yaşadıkları zorluklardan beslenerek yaratıcı bir uyanışın hikayesini anlatıyor. Albümü ve kişisel süreçlerini Chris Davids ve Liam Ivory ile konuştuk.

Kategori
Röportajlar
Tarih
13/3/25

Maribou State ve aşk halüsinasyonlarımız

Elektronik müziği duygusal derinlikle harmanlayan Maribou State’in yeni albümü Hallucinating Love, yaşadıkları zorluklardan beslenerek yaratıcı bir uyanışın hikayesini anlatıyor. Albümü ve kişisel süreçlerini Chris Davids ve Liam Ivory ile konuştuk.

Elektronik müziği duygusal derinlikle harmanlayan Maribou State’in yeni albümü Hallucinating Love, yaşadıkları zorluklardan beslenerek yaratıcı bir uyanışın hikayesini anlatıyor. Chris Davids’in nadir bir beyin hastalığıyla mücadelesi ve ardından gelen ameliyat süreci, Liam Ivory’nin pandemi sonrası yaşadığı kaygılarla birleşerek bu albüme derin bir kişisel boyut kazandırıyor.

Grup; Holly Walker, Andreya Triana ve Gaidaa gibi isimlerle yaptıkları işbirlikleri sayesinde müziklerine yeni katmanlar eklemeyi başarmış. Elektronik öğelerle canlı enstrümantasyonun kusursuz dengesi, albüme sinematik bir hava katarken, her bir parça kendi içinde dinleyiciyi farklı bir hikayeye davet ediyor.

Hallucinating Love, Maribou State’in kariyerinde hem önemli bir dönüm noktası hem de müziğin iyileştirici gücüne bir övgü niteliği taşıyor. Bu albüm, umut, birlik ve yaşamın güzelliklerine duyulan inancı yeniden hatırlatıyor. İkiliye aklımdaki soruları sordum ve bu yaratıcı sürecin perde arkasını daha yakından görme şansı yakaladım.

Şu ana kadar yayınladığınız şarkılar göz önüne alındığında “Hallucinating Love” son derece kişisel bir albüm gibi görünüyor. Yakın zamanda yaşadıklarınızın albümün temalarını ve genel sound'unu nasıl şekillendirdiğini paylaşabilir misiniz?

Chris Davids: Bu albüm yaklaşık dört yıllık bir süreçte yazıldı. Bu süreçte Liam ve ben çok sayıda zihinsel ve fiziksel zorlukla karşılaştık ve bunların büyük bir kısmı yazım sürecinde yer buldu. Albüm, bu deneyimlerden kurtulmamıza ve daha pozitif, umut dolu bir şeyler yaratmamıza yardımcı oldu.

“Hallucinating Love”, sound'unuzda bir dönüm noktası gibi. Prodüksiyon açısından yaptığınız yaratıcı seçimlerden ve albümün sound'unun önceki çalışmalardan, özellikle de elektronik ve canlı öğelerin harmanlanmasından nasıl farklılaştığından bahsedebilir misiniz?

Liam Ivory: Elektronik ve canlı unsurları harmanlamayı mükemmel hale getirmek her zaman hedefimiz oldu. Bu bizim için sürekli devam eden bir yolculuk. Bu kayıtta, biraz ara verdikten sonra yeni bir stüdyo inşa ederek başladık. Bu, her zaman çalışmak istediğimiz analog ekipmanları edinmemize fırsat verdi; yeni bir mikser ve dış donanımlar gibi. “Kingdoms in Colour” albümümüzde Lo-Fi bir ses estetiğine eğilmiştik, bu kez aynı sıcaklığı ve karakteri koruyarak daha Hi-Fi, analog bir yöntem izlemek istedik. Yeni bir alan ve bu ekipmanlar, albümün sesini ciddi anlamda etkiledi.

Müziğiniz genellikle ‘sinematik’ olarak tanımlanıyor. Şarkılarınızda canlı enstrümanlarla elektronik unsurlar arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?

C.D.: Bu terimin tam olarak neyi kapsadığından emin değilim; ancak müziğimiz bazen oldukça film havasında hissediliyor olabilir. Belki de "sinematik" bu anlama geliyor. Bu çoğu zaman yaylılar ve orkestral unsurların kullanımıyla özdeşleştiriliyor. Liam ve ben bazen "chill" ya da "ambient" gibi etiketlerin yaptığımız işi tam anlamıyla yansıtmadığını hissediyoruz. Ancak özellikle önceki albümlerimizdeki Part-Time Glory ya da Kāma gibi parçalar bu tanıma daha fazla uyuyor olabilir.

L.I.: İlginç bir şekilde “ikinci albümümüz bu albümden daha sinematikti” diyebilirim. Bu kasıtlı bir şey değildi; doğal olarak öyle gelişti.

Albüm kırılganlık ve değişim temalarını keşfediyor gibi görünüyor. Hallucinating Love'ın yapımı sırasında albümün yönünü veya duygusal tonunu önemli ölçüde şekillendiren belirli anlar veya etkiler var mıydı?

C.D.: Kesinlikle. Daha önce de belirttiğim gibi, o dönemde yaşadığımız zihinsel sağlık sorunları albümün sesini büyük ölçüde etkiledi. Ayrıca sık sık yazı gezileri düzenledik ve kendimizi evlerde ya da kulübelerde izole ettik. Geçmişte bu tür geziler daha tatil havasındaydı; bol yaratıcılıkla ve sabahlara kadar çalışmayla geçiyordu. Bu kez farklı bir bakış açısıyla yaklaştık ve duygusal durumumuz müziğe derinden işledi, bir kaçış hissi yarattı. Blackoak ve Dance in the World gibi parçalar bunu yansıtıyor.

"Black Oak" şarkısı dinleyicilerde derin bir yankı uyandıran benzersiz, neredeyse unutulmaz bir atmosfere sahip. Bu parçanın arkasındaki ilhamı ve müziğinizin daha geniş temalarıyla nasıl bir bağlantı kurduğunu paylaşabilir misiniz?

C.D.: Bu bizim favori parçalarımızdan biri ve oldukça hızlı bir şekilde ortaya çıktı; ancak tamamlaması uzun zaman aldı. Akor düzeni, müziğimizde sık sık geri döndüğümüz bir tema. Blackoak için bas gitarı öne çıkardık ve tempoyu yavaşlattık, bu bizim için yeni bir alandı. Ayrıca 90’lar esintili unsurlar ekleyerek nostaljik bir hava katmaya çalıştık.

“Dance on the World” mücadelenin ortasında bir umut hissi uyandırıyor. Bu parçanın yaratılmasına ne ilham verdi ve albümün daha geniş anlatısına nasıl uyuyor?

L.I.: Albümün genel temalarından biri zorluklar karşısında umut. Dance on the World bunu özellikle sözleriyle mükemmel bir şekilde ifade ediyor. İlk başta piyano ağırlıklı, blues tarzında bir demo olarak ortaya çıktı; ancak zamanla albümden uzaklaşmış gibi hissettirdi. Chris sonunda bu demoyu başka bir demoyla birleştirdi ve nakarat merkez noktaya geldi. Bu, zor zamanlarda dayanma fikrini odağına alıyor ve albümün umut dolu tonuyla uyum sağlıyor.

İşbirliği müziğiniz için her zaman merkezde oldu. Bu albüm için birlikte çalıştığınız kişileri nasıl seçtiniz ve sürece ne katkıda bulundular?

C.D.: Daha önce birlikte çalıştığımız Holly Walker ve North Downs gibi isimlerle çalıştık, çünkü aramızda harika bir uyum var. Ancak bu kez Gaidaa ve Andrea Triana gibi yeni isimlerle de işbirliği yaptık. Andrea’yı yıllardır takdir ediyoruz, Gaidaa ise yeni bir keşfimiz. İşbirliğimiz genellikle deneme yanılma yoluyla ilerliyor; ama bu sanatçılar albümü çok özel hale getirdi. Örneğin, Andrea’nın bir parçadaki ilk vokal kaydı melodiyi oluşturdu ve bu tamamen beklenmedikti. Ayrıca enstrümantalistlerle çalışmayı tercih ettik, onlara demolarımızı dinletip çaldıkları kısımları yeniden işledik. Bu bizim için yeni bir yaklaşımdı ve albümün dinamiklerini genişletti.

Son olarak, albümdeki diğer parçalar hakkında biraz ipucu verebilir misiniz? Albümden sonra konserleriniz devam edecek mi? Ve en önemlisi, sizi Türkiye’de görebilecek miyiz?

C.D.: Kendi adıma, albüm parçalarına, yani single olmayanlara daha çok ilgi duyuyorum. En iyi parçaların henüz duyulmadığını ve bunların dinleyiciler tarafından keşfedilmesini sabırsızlıkla beklediğimizi düşünüyorum.

L.I.: Katılıyorum. Prodüksiyon, şarkı yazımı ve albümün duygularını yansıtma açısından kalan parçaların sınırları daha da zorladığına inanıyorum. Şu anda herhangi bir plan yok, ancak daha önce Türkiye’de DJ performansı sergiledik ve grubu tamamen getirmek çok isteriz. Bu albümle daha önce gitmediğimiz yerleri ziyaret etmeyi ve henüz tanışmadığımız dinleyicilerle bağlantı kurmayı hedefliyoruz. Bu, önümüzdeki birkaç yıl için ana amacımız.