Cambridge Sözlüğü tarafından “2024’ün kelimesi” seçilen ‘manifest’, gerçek olmasını istediğimiz bir şeyi, düşüncelerimizi doğru yönlendirip odaklanarak gerçek kılabileceğimizi iddia eden bir yöntem. Yani arzu ettiklerinizi bu şekilde hayatınıza çekebiliyorsunuz.
Aslında zihnin çalışma prensiplerine baktığımızda yaşanmış bir olayla hayali ayırt edemediği bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Yıllar önce katıldığım bir tiyatro atölyesinde bazı fiziksel egzersizler üzerine çalışırken önce gözümüzü kapatır, o hareketi yaptığımızı zihnimizde adım adım canlandırır; sonra gözümüzü açar, gerçekten yapmaya çalışırdık. Hakikaten de daha kolay yapar, öncesinde fiziksel hiçbir uğraşımız olmamasına rağmen kendimizi esnemiş bulurduk. Çünkü imajlar sayesinde zihnimiz, yaptığımızı/yapabileceğimizi görmüş, kabul etmiş olurdu. Fakat bu, bir ritüel olarak manifesting’in günümüzde niye bu kadar yaygınlaştığını anlamak için yeterli değil. Zira manifesting’in pek çok yolu var. Instagram ve TikTok’ta ilişki koçlarından astrologlara kadar bir sürü hesap, farklı manifest çeşitlerinden bahsediyor. Buna göre;
- Hayalimizi zihnimizde imajlarla canlandırabilir, onu yaşıyormuşuz gibi hissedebilir, davranabiliriz. Zihnin rüya ile gerçeği ayırt edemediği, salt imajlara odaklandığını söylemiştik. Yani bir hayali görselleştirdiğimizde, zihin onu gerçekten yaşanmış bir durum zannediyor.
- Hayalimizi yüksek sesle söyleyebilir, isteklerimizin çekim alanına girebiliriz. Bu yönteme göre, bir şeyler yüksek sesle söylendiğinde somut bir varlık kazanıyor.
- 3-6-9 tekniğiyle hayal ve olumlamalarımızı kağıda yazarak gerçekleşmesini sağlayabiliriz. Dahası, en yaygın kullanılan manifest çeşitlerinden biri bu. Yazının gücü! Dileğinizi sabah üç, öğlen altı ve gece dokuz kere kağıda yazarak gerçekleştirme yolunda adımlar atabilirsiniz!
İnanmaya ihtiyacımız var
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımın manifest’ini okudum. Sanırım uyguladığı 3-6-9 metoduydu. Aşık olduğu kişinin ağzından kendisine, aşkını ve hayallerini anlattığı bir mektup yazıyordu. Aşkları karşılıklıymış, birlikte neler neler yaşamışlar ve yaşayacaklar, yoğun bir tutku denizinde yüzüyorlarmış gibi konuşuyordu. “Böyle böyle olmasını istiyorum” demiyordu, “böyle böyle oldu/oluyor” diyordu. Sonra bana bu yöntemi bir influencer’dan öğrendiğini söyledi. Aynı influencer’ın başka yöntemlerle ilgili de pek çok videosu olduğunu, istersem bana da gönderebileceğini ekledi. Gönder bakalım, dedim. Bu işlerin piyasasını merak ediyorum. Bir yandan inanmak istiyor, inanmak için sınırlarımı zorluyorum. Tam inanacak gibi olduğumdaysa içimden hep o ses yükseliyor: “Aptal mısın sen?” Halbuki tutunacak bir dal bulmaya çalışmanın nesi kötü? Eğer hayatımızı tastamam onun eline teslim etmediysek… İtiraf ediyorum, üç gün önce fal baktırdım ve o günden beri daha iyi hissediyorum. Belli ki istediğim şeyleri duymayı başarmışım. Hem de yalnızca 250 TL’ye.
Modern dünyanın büyüsü ya da “change your mind, change your life”
Arkadaşımın yöntem konusunda destek aldığı influencer’ın profilini inceliyor ve biyografisinde “manifest magic workshop students” yazdığını görüyorum. Üstelik onu tanıdığım, sevdiğim, aklına ve kalbine güvendiğim tam 10 kişi takip ediyor. Toplam takipçi sayısı ise 1 milyona yakın. Kendall Jenner metodu dediği bir şeyden bahsediyor. Yeni yıldan önce hayalimizdeki ilişkiye kavuşabilmenin sırrı işte buymuş. Dediklerini uyguladığımızda bizi bekleyen değişime şok olacakmışız. Just wow.
Büyünün geçmişi, insanlık tarihi kadar eski. Yaygın olduğu dönemde toplumsal bir inanışa da tekabül eden büyü, sosyal hayatın önemli bir parçasıydı. Hatta büyücülük, kamuya hizmet niteliğinde bir meslek sayılıyordu. Özellikle Hititlerde büyüyle tıp iç içe geçmişti ve tıbbi tedavilerde dahi çeşitli büyü teknikleri kullanılıyordu. Büyü teknikleri demişken… Alçaktan yükseğe, aktan karaya hayli fazla çeşidi olan büyüler; tabletler, muskalar, papirüsler yoluyla aktarılabildiği gibi otlarla, tütsülerle, bazı taşlar ve bitkilerle de yapılabiliyordu. Büyüler konuları bakımından da epey zengindi; cinsel yaşamı geliştirme, bir yarış ya da savaş kazanma, aşkı bulma, bereketi artırma gibi sebeplerle büyüye başvurabiliyordunuz. Kara büyüyle birilerinin canına okuyup onları lanetleyebilir, ak büyüyle kendinizi veya başkalarını şifalandırıp hayırlara vesile olabilirdiniz. Şöyle bir baktığımızda, günümüzün dile pelesenk olmuş söylemleriyle pek çok benzerliği bulunan büyü, artık elbette demode ve akıl dışı. İşte bu yüzden imdadımıza yetişen bir evren var! Ama tabii yine de nazar boncuğu değerinden bir şey kaybetmeden bugünlere kadar gelmiş…
Manifest ve büyü arasındaki ilişkiyi internette arattığınızda karşınıza ilk olarak şu cümle çıkıyor: “Manifest bir büyü değildir, enerjiyi ve düşünceleri yönlendirmekle ilgilidir.” Peki ya büyü ne ile ilgilidir? Eskiden insanlar büyüyle ilgili de aynı cümleyi pekala kurabilirlerdi. Antik Yunan’da, Mısır’da, Roma’da bu işlerle uğraşmış sayısız kişi büyünün enerjiyi ve düşünceleri yönlendirmekle ilgili olduğunu savunuyordu.
Manifesting’in ele avuca sığmayan popülaritesi, çağımıza dair önemli bir şey söylüyor. Sanki kendimizi ve birbirimizi onun zararsız, doğru ve gerçek olduğuna ikna etmeye çalışır gibi bir halimiz var. “Bir şeyi isterseniz olur, her şey sizde bitiyor, yeter ki inanın” fikrinin neoliberalizmle evliliğinin meyvelerinden biri manifesting. 777! Üstelik çok da havalı görünüyor. Epey Avrupai. Köylüler ne anlar manifest’ten…
Anneannelerimiz tevekkül derdi
Manifesting’in layıkıyla çalışabilmesi için düşüncelerden eyleme dökülmesi gerektiği de söyleniyor. İki şeyden bahsediyorum:
- “İste ve öyleymiş gibi davran.”
Manifest yaygınlaştığından beri yıllarca bir şeyin yalanını söyleyip etrafındakilerle birlikte kendini de buna inandırdıktan sonra gerçekten o durumu yaşayanların hikâyelerini de sık duyar olduk: “Bilmem kimin oğlu zenginim diye senelerce yalan söylemiş ama çok inanmış zengin olacağına, bak şimdi paraya para demiyor…” Belki başka şartlar altında yaşasaydık bu patolojik duruma hiç de romantik yaklaşmazdık. Anneannem olsa “yalancılarla sohbeti kesin kızım” derdi. Belki kendini tutamayıp “ay yazık şizofren miymiş” diye de eklerdi.
- “Yalnızca istemek yetmez, çaba da göstermelisin.”
Bu, kulağa hiç mantıksız gelmiyor. Zaten çabasız bir istek neye ve niye yetsin? Anneannemin buna da bir lafı vardı bu arada. Ortaokulda din derslerinin de ilk konularından biriydi aynı zamanda. Ben sınavlardan genellikle 100 alırdım. Evet, o büyülü kelime: Tevekkül. “Önce çaba göster, elinden geleni yap, sonra dua et” demek.
Yani… Sıra manifest’e gelene kadar her şeyin bir yeri ve anlamı zaten varmış. Hayatın doğal bir parçası, üstüne saatlerce konuşmadan yalnızca yaşayıp gittiğimiz şeylerin şimdi izlenme rekorları kıran videolara ve girls’ night’ların vazgeçilmez sohbetlerine dönüşmesi tuhaf. Tıpkı Hititlerin “büyü hizmetlerindeki” gibi burada da kadınların çok daha fazla ve yetkin olması da öyle… Ancak bu, başka bir konu.
Her halükarda bir aksiyona ihtiyacımız var. Ben eyleme inanırım. Ve umuda da. Bu yüzden adımlarımı, bir gün bir şeylerin istediğim(iz) gibi olabileceği inancını muhafaza ederek fakat somut koşulları da unutmadan atacağım. İnanmak yolun yarısı ama tamamı değil. Herkes aklına mukayyet olsun…