Published in  
Röportajlar
 on  
March 18, 2025

“Evet, ben bunun için varım”

Mavi saçlarından ve davul cover’larından tanıdığımız, “Hit Like a Girl”ün Türkiye elçisi müzisyen Leyan Senay’la müzik yolculuğunu konuştuk.
Kategori
Röportajlar
Tarih
18/3/25

“Evet, ben bunun için varım”

Mavi saçlarından ve davul cover’larından tanıdığımız, “Hit Like a Girl”ün Türkiye elçisi müzisyen Leyan Senay’la müzik yolculuğunu konuştuk.

Kategori
Röportajlar
Tarih
18/3/25

“Evet, ben bunun için varım”

Mavi saçlarından ve davul cover’larından tanıdığımız, “Hit Like a Girl”ün Türkiye elçisi müzisyen Leyan Senay’la müzik yolculuğunu konuştuk.

Leyan Senay’ı mavi saçlarından, gotik tarzından ve popüler şarkıları davuluyla coverladığı sosyal medya içeriklerinden tanıyor olabilirsiniz. Ancak kendisi elbette bundan daha fazlası. Eğitmenliğe gönül vermiş, bilgileri kadar duygularını paylaşmayı da önemseyen bir davulcu. Bulutsuzluk Özlemi’nden Nil Karaibrahimgil’e, Türk Sanat Müziği Orkestrası’ndan Anadolu Rock Orkestralarına kadar pek çok kişi ve grupla çalışmış. Piyanoyla başlayıp perküsyon ve bateriyle devam ettiği bir enstrüman yolculuğu var. Geçen yıl Can Temiz’le çıkardığı şarkı Ölümle Dans ve kilisede çekilen klibi de epey ses getirmişti. Leyan, bu klip çekiminin izni için 1 ay boyunca kiliseye gidip gelerek papazla görüşmeler yapmış. En nihayetinde ortaya bu klip çıkmış. Leyan bir süre önce taze bir solo kariyere başladı. Kendi hikâyesini anlattığı, kendi dünyasını yarattığı şarkılar yapıyor. 

Kadınlara ilham kaynağı olan Leyan, Belçika’da büyüyüp Türkiye’ye sonradan geldiğinden kendini iki kültürün karışımı olarak tanımlıyor. Müziğinde de geleneksel ve etnik elementleri gotik tarzıyla birleştiriyor. “Bunu bilinçli bir hamle olarak yapmıyorum. Benim malzemem bu, benden bu çıkıyor” diyor. Bir Rock melodisine ansızın 9/8’lik ritimler katabiliyor. İlk şarkısı Bluetiful da türleri kombinleyen müziğinin en güzel örneklerinden. Bluetiful’un klibinde Leyan’a kendi öğrencileri eşlik ediyor. Dünyanın en büyük davul festivallerinden Herfstfest’e Türkiye’den katılan ilk ve tek kadın olan Leyan, aynı zamanda Hit Like a Girl’ün Türkiye elçisi. 

Grupla çalmak ve solo kariyer arasında ne gibi farklar var senin için? Bu değişim nasıl hissettiriyor?

Aslında daha özgür hissettiriyor ama bir yandan da yalnızlaştırıyor. Ben grup ruhuyla büyümüş ve müzik hayatına da böyle atılmış biriyim. Provalarda eğleniriz, bir şeyler yapmaya gideriz, birbirimizin evinde kalır şarkılar yazarız, yıllarım bu şekilde geçti. 5-6 grupla aktif çaldığım, bir sahneden diğerine koştuğum bir hayatım vardı. Şimdiyse ayrı bir yoğunluğum var yaptığım işlerin tüm sürecini yürütmek ve üretim aşaması gibi. Yani bir anda yükü sırtlanmış oldum.

Solo kariyerde üretim süreci düşündüğümden çok daha farklıymış. Grupla üretmek daha rahat; çünkü herkes kendi uzmanlık alanını koyuyor ortaya ve oluyor. Şu anda ben yazdığım sözlerin üzerine müziği, melodiyi yapıyorum; kendi stüdyomda ayrı bir üretim sürecim var; sonra aranjörle çalışıyorum ve ortak dili konuşmak önemli olduğundan yaratım süreci orada da devam ediyor. Sonraki süreçte de ben bağımsız bir müzisyen olarak klip dahil pek çok şeyi kendim yönetiyorum. Kıyafetlerimi kendim tasarlayıp çiziyorum, hayalimdeki lokasyonları bulmak için uğraşıyorum. Bunun zor bir yolculuk olacağının farkındaydım ama gitmek istediğim yol buraya evrildi. O grup ruhundan da biraz feragat etmem gerekti. Bir de sanırım eskiden beri bir şeyler üretmeme rağmen onları ortaya çıkarmak için hazır hissetmiyordum kendimi, cesaretim yoktu. Bir grupla birlikte çalmak hep daha güvenli geliyordu bana. Şimdi bu güvenli alandan sıyrılıp kendimi gösterebildiğim için de iyi hissediyorum. 

Bireysel bir kariyere geçiş kararını verdiren ne oldu sana?

Akışta böyle oldu. Bluetiful’u yazdım ilk önce. O beni çok iyi anlatan bir şarkıydı. Yurt dışındaki festivallere gittiğimde de bana hep “kimliğini ortaya koymalısın, kim olduğunu göstermelisin” diyorlardı, neredeyse 2019’dan beri. Aklıma kazındı bir şekilde. İyi ki de kazınmış. Çünkü benim portfolyom çaldığım gruplardan ya da sosyal medyada paylaştığım coverlardan ibaret değil. Bunlardan çok daha fazlası olduğumu göstermek istedim. Gerçek hayattaki Leyan’ın kimliğini ortaya koymak çok cezbedici geldi. Zaten solo kariyer başka müzisyenlerle işbirliğine kapalı olmak anlamına gelmiyor. Tam tersi hatta. Tekliflere, birlikte üretmeye, iş yapmaya hep açığım.

Yurt dışında çok fazla festivale katıldın. Geniş bir müzisyen ağın var. Hem gittiğin festivallerde hem de genel olarak o coğrafyalarda müzisyenlere yaklaşım ve müzisyenlerin kendi içlerindeki dinamik gibi konularda neler gözlemledin?

İngiltere, Belçika ve Hollanda’daki festivallere sık sık gittim. İdolüm dediğim davulcularla turneye çıktım. İnanılmaz deneyimlerdi benim için. Ne yazık ki Türkiye’de hepimiz hayatta kalma mücadelesindeyiz. Geçim derdiyle uğraşıyoruz en temelde. Yurt dışında gözlemlediğim kadarıyla oradaki insanlar daha özgür hissediyorlar; çünkü kendi içlerinde mutlular. Bu yüzden kendi ‘community’lerinde de daha huzurlu ve mutlular. Birbirlerine daha fazla dokunuyorlar, olumlu anlamda. Rekabet duygusu yok denecek kadar az. Düşünüyorum da beni en çok yüreklendirenler hep oradaki insanlardı. Hayatıma dokundukları için çok şanslı hissediyorum. Hatta orada gördüğüm birlik ve beraberliği Türkiye’de de en azından dokunabildiğim müzisyenlere ve Hit Like a Girl’e yansıtmaya çalışıyorum.

Ben de tam Hit Like a Girl’den bahsedecektim. 10 yılı aşkın süredir dünya çapında var olan bir oluşum Hit Like a Girl. Sen Türkiye ayağına ne zaman dahil oldun? Neler yapıyorsunuz şu anda, nasıl gidiyor? 

Evet, Hit Like a Girl yanılmıyorsam 2011’den beri dünya çapında olan Amerika kökenli bir oluşum. Ben Türkiye ayağını 2020-2021’den beri yürütüyorum. Hit Like a Girl müzik piyasasında büyük ses getirince Hindistan, Çin, Afrika, İngiltere gibi bölgesel topluluklar da kuruluyor. Sonra bu topluluklara elçiler atanıyor ve herkes kendi ülkesinde daha fazla kişiye ulaşmaya çalışıyor. Ben de pandemi döneminde bir canlı yayın dersinde kendi stüdyomda uygulamalı olarak Türk müziğini anlatmıştım. “Kendi ülkenin kültürünü ne güzel anlattın, halihazırda eğitimler de veriyorsun, bizi de temsil etmek ister misin?” gibi bir dönüş aldım onlardan. Farklı ülkelerden, kültürden müzisyenlerle tanışmayı, bir araya gelmeyi zaten seviyordum. Birçok kadın müzisyenle de takipleşiyordum. Ben teklifi kabul ettikten sonra olabildiğince fazla insana ulaşmaya çalıştım. Önce 40-50 kişi, sonra 100, 300 derken büyüyüp genişleyen bir ağ oldu. Şu anda da kadın müzisyenlere ulaşıp onları bir araya topluyorum. Aylık Zoom görüşmeleri yapıp fikirler yürütüyoruz. Davula başlamış, bırakmış ya da bırakmak zorunda kalmış kadın arkadaşlarımızı tekrar kazanmaya çalışıyoruz. 

Dünya çapında düzenlenen yarışmalarımız oldu. Ödül sistemini de işlevsellik üzerine kurmuştuk. Yarışmacıların eğitim serüvenlerine katkısı olabilecek ödüller seçmeye özen gösterdik. Çalışma pedi, eğitim seti, zil seti, elektronik davulda indirim gibi ödüllerimiz vardı. 4 yılın ardından devam etmedik bu yarışmaya. Zaten yarışmadan ziyade bir etkinlikti hepimiz için. Şimdi daha farklı, büyük organizasyonlar üzerine çalışıyoruz. Burdur, Ankara gibi farklı bölgelerde atölyeler, kadınları bir araya toplayacak söyleşiler yapıyoruz. O kadar güzel bir topluluk olduk ki, herhangi bir şehre gittiğimde bana o şehirde hiç yalnız hissettirmeyecek bir ailem var şu anda. Parayla satın alınabilecek bir duygu değil bu. Hit Like a Girl kültürünün kuşaktan kuşağa aktarılmasını ve sürdürülebilirliğini sağlamak için de yaşadığım sürece elimden geleni yapacağım. Çünkü böyle oluşumlar bir şeyleri değiştirme gücüne sahip. Toplumsal olarak kültürel bir yapıyı değiştiriyor. Birilerinin hayatlarına etki ediyor. Bu çok önemli. Toplumdaki cinsiyet algısını ve pek çok zinciri bu şekilde kırabileceğimize inanıyorum. Özellikle genç kızlar idol olarak görebileceği figürlere ihtiyaç duyuyorlar çünkü. Yalnız hissetmelerini hafifletiyor bu durum, cesaret veriyor. Birileri bana ilham oldu, ben birilerine oluyorum, onlar da başkalarına olacaklar. Bunun bir parçası olmak çok güzel.

Eğitmensin aynı zamanda. Hit Like a Girl’le birlikte eğitimlerinde ve öğrencilerinle ilişkinde değişen şeyler oldu mu?

Hit Like a Girl’den önce öğrencilerimin %70’i erkekti, şu an %80’i kadın. Özellikle 30 yaş üstü kadınlardan çok fazla talep gelmeye başladı. Aslında davul çalmak içinde ukde kalmış insanlar geliyor artık daha çok. Baktığında ben de davula çok küçük yaşta başlamadım, 20’lerimdeydim. “Çocuk yaşta başlamazsan ilerleyemezsin” zihniyetiyle büyütülmüş çoğu kişi. Bunu kırmaya çalışıyoruz. Özellikle az sayıda öğrenci almaya çalışıyorum bir de, hepsiyle teker teker ilgilenebilmek için. Çünkü yalnızca bir enstrüman eğitiminden ziyade hayat görüşü, sanatla ilgili bir bakış açısı da kazandırıyor dersler. Şimdi 10-15 öğrencim var stüdyomda verdiğim derslerde. Ders dışında da irtibattayız hepsiyle. Bütün süreçlerini takip ediyorum. Bu ilişki biçimi çok güzel. Karşılıklı olarak kendimizden bir parça bırakıyoruz birbirimize.

Olabilecek en erken yaşta çok verimli şeyler yapman gerektiğiyle ilgili bir algı var pek çok alanda. Aslında hepimiz geç kalmış hissediyoruz. 

Evet. Bana 27 yaşındaki genç kadınlar “geç mi kaldım?” diyor. Hayır, niye geç kalasın ki? Zaten 27 yaşındaki birisi kendini keşfetmeye başlayalı daha 5 yıl oldu nereden baksan. Sosyo-ekonomik şartları da göz önünde bulundurunca Türkiye’de yaşayan, büyüyen birinin 5-6 yaşında herhangi bir enstrümana başlaması zaten kolay değil. Bir gencin yemeden içmeden aylarca çalışması gerekiyor. O yüzden 20 yaş da geç değil, 30 da geç değil.

Ben sanatın ve müziğin her sosyo-kültürel ve ekonomik yapıdan insan için erişilebilir olmasından yanayım. Benim de başladığımda davulum yoktu, yastıkları kanepeye koyup kendime hayali davul setleri yapıyordum. El ayak koordinasyonu çalışmak için davula, bagete ihtiyaç yok. Ritim buna çok müsait bir alan. Ben de basit el ayak koordinasyonu ödevleri veriyorum ilk derslerde. Metroda giderken bile yapılabilecek şeyler. Davul, zihni bölmekle alakalı. İç metronomu ve koordinasyonu oturttukça her şey kolaylaşıyor. Masa bile bir anda enstrümana dönüşebiliyor. Önemli olan bunu zihinde oturtmak ve sonra gerçek hayatının bir parçası haline getirebilmek. Bu yüzden ilk aylarda asla “para harcayın” demem öğrencilerime. Kendilerinden, bu işe gönül verdiklerinden emin olsunlar, biraz denesinler, gerekirse mücadele etsinler, baktılar ki gerçekten güzel devam ediyor, o noktada enstrüman alırlar.

Davula başladığın günden bugüne cinsiyete yönelik ayrımcılıklarla karşılaşma sıklığın ve bunlara karşı reflekslerinde ne gibi değişimler oldu? Ya da oldu mu?

Şu an bence genel anlamda müzisyenler için bir sürü şey çok zor. Hem ekonomik olarak hem toplumsal olarak, üretim sürecinden prodüksiyonuna, devamlılığından görünürlüğüne kadar genel anlamda bir zorluk var. Ama tabii kadın olduğun için kendini daha fazla kanıtlamak zorunda kaldığın bir sektör her şeyden önce. Doğrudan sana “iyi müzisyen” ya da “kötü müzisyen” demiyorlar da “bir kadına göre iyi çalıyorsun” diyorlar. Bu bana en başından beri yanlış gelen bir söylem. Kemanda, piyanoda o kadar yaygın değil bu durum mesela. Ama ben artık devrin değişmekte olduğuna inanıyorum. Sosyal medyanın varlığı da pek çok genelgeçer algıyı yıkıyor. Artık insanlar kadınların enstrümanlarla görünür olabildiğinin farkında. Gerçekten kadınlar artık daha fazla şey yapıyor, gerek sahnelerde gerek sosyal medyada daha fazla kişiye ulaşıyor. Söylemler devam eder, zorluklarla hep karşılaşırız; ama önemli olan vazgeçmemek. Vazgeçeceğini hissettiğin anda bile neden bu işe başladığını hatırlayıp kendinde o gücü tekrar bulmak çok önemli. Mesela keşke Hit Like a Girl ben davula başlarken var olsaydı. Çok isterdim o dönemlerde öyle bir ekibin parçası olmayı.

Peki son bir soru. Müzik yolculuğunun bu yeni evresi sana iyi geldi mi? Mutlu musun? 

Evet. Hayallerimi yaşıyor gibi hissediyorum. Sanki küçük Leyan’ın eline bir güç vermişler de “al bu yaratıcılıkla ne istiyorsan yap” demişler gibi hissediyorum. Kendimi ifade edebilme biçimlerim çoğaldı. Davulun yanı sıra sözler, cümlelerim, müzik… Gerçekten farklı bir hismiş ve bundan vazgeçemiyorum. Başkalarının şarkılarını çalmak, söylemek de tabii ki çok keyifli ama kendini ifade etmek, “ben buyum” demek başkaymış. Burada kendi oyun alanımdayım. İçimi açıyorum. Tamamen benden çıkıyor, benim bir parçam. Şarkılarımla insanların kendi hayatlarını birleştirdiğini, bağ kurduğunu, onlardan keyif aldığını gördükçe “evet, ben bunun için varım galiba” diyorum. Üretmek, birilerinin hayatına dokunabilmek için varım. Şu an tek amacım bu. Kendimi tanıdıkça insanlara yaklaşabilmenin farklı biçimlerini öğrendim. Kendi içimde mutlu bir insan olmayı başardım. Kendimle savaşımı azalttım diyebilirim.