71 yaşındayken verdiği pozunda, gülümseyen bembeyaz saçlı bir “babaanne” gibi görünse de gözlerinden o yaşta bile gurur ve başarma azmi okunuyor. Gökyüzünde geçen bir hayatın ardından, 2010 yılında, tam 98 yaşında vefat eden Elinor, son ana kadar öncü ruhunu korumaya devam etti.
17 Ağustos 1911'de New York'un Freeport kasabasında, müzisyen bir annenin ve komedyen, dansçı bir babanın kızı olan Elinor’un, ailesinin sahnelerini değil, bulutları seçmesi henüz çocukken olmuş. Gökyüzünden geçen uçakları hayranlıkla izleyen Elinor’un tutkusunu ailesi fark ettiğinde, ona cesaret verir ve 10 yaşındayken ilk kez bir uçağa biner Elinor. Bu ilk uçuş deneyimi, onun için bir dönüm noktası olur; gökyüzü artık onun evidir.
Elinor, 16 yaşında dünyanın en genç pilotu oldu ve lisansını Orville Wright'tan (Orville Wright, Amerikalı bir havacı ve mucit olup, uçak tasarımı ve uçuşun öncülerinden biri olarak bilinir) aldı. Ancak onun cesaretini ve yeteneğini kanıtlaması için sadece bu yeterli değildi. 1928'de, henüz 17 yaşındayken, New York City'deki dört büyük köprünün altından uçarak büyük bir sansasyon yarattı. Ama bu öyle planlı bir başarı değildi, bir meydan okumaydı çünkü erkek pilotlardan biri Elinor'a meydan okumuştu: New York'taki köprülerin altından uçarak cesaretini göstermesini istedi. Kendisi bunu denemiş ve başaramamıştı, “Bunu kimse yapamaz, yapabiliyorsa Elinor yapsın” dedi. Elinor, bu meydan okumayı kabul etti ve dört köprünün altından uçarak büyük bir başarıya imza attı. Bu cesur hareket, onun ününü tüm dünyaya yaydı ve “The Flying Flapper of Freeport” (Freeport bölgesinin uçan flapper’ı) lakabını kazandı.
Türkçe’de bir karşılığı olmayan "Flapper" kelimesi, özellikle 1920'lerde Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan, bağımsız, modern ve özgür ruhlu genç kadınları tanımlamak için kullanılan bir terimdi. Bu kadınlar genellikle kısa etekler giyer, saçlarını bob kesim yapar, caz müziği dinler ve geleneksel toplumsal normlara meydan okurlardı. Yani Elinor Smith’i bundan daha iyi tanımlayacak bir lakap yoktu.
Elinor'un kariyeri boyunca karşılaştığı zorluklar sadece bu cesaret testleriyle sınırlı değildi. Büyük Buhran döneminde, Amerikan halkına moral vermek için çeşitli hava gösterilerine katıldı ve birçok rekor kırdı. 1929 yılında, bir açık kokpit uçakta 26 saat boyunca uçarak kadınlar için solo dayanıklılık rekorunu kırdı. Aynı yıl, hava yakıt ikmali yaparak havada kalma süresini 42 buçuk saate çıkararak bir başka rekora daha imza attı.
Elinor'un başarıları, onu sadece halkın gözünde değil, Longines'in de radarına soktu. Başarılı ve öncü isimleri destekleyen Longines, onun markayla özdeşleşen cesur ve öncü ruhunu temsil eden bir dizi saat tasarladı ve böylece Elinor, markanın yüzü haline geldi.