Published in  
Röportajlar
 on  
November 23, 2024

Derin duygulara yelken açan bir ikili: Kit Sebastian

Londra merkezli modernist küresel pop ikilisi Kit Sebastian’ın yeni albümü New Internationale geçen günlerde yayımlandı. Grup dinleyicileri, kızgın Akdeniz güneşine karşı dinlenmeye davet ediyor. Onları bir casus filminde duymanız da muhtemel. Kendimi psikedelik müzik yaptıklarını düşünürken buldum; sonra bu etiketlemenin nasıl bir haksızlık olduğunu fark ettim. Müzikleri kalıplara sığmıyor, içimizdeki nehirlerden akıp gidiyor.
Kategori
Röportajlar
Tarih
23/11/24

Derin duygulara yelken açan bir ikili: Kit Sebastian

Londra merkezli modernist küresel pop ikilisi Kit Sebastian’ın yeni albümü New Internationale geçen günlerde yayımlandı. Grup dinleyicileri, kızgın Akdeniz güneşine karşı dinlenmeye davet ediyor. Onları bir casus filminde duymanız da muhtemel. Kendimi psikedelik müzik yaptıklarını düşünürken buldum; sonra bu etiketlemenin nasıl bir haksızlık olduğunu fark ettim. Müzikleri kalıplara sığmıyor, içimizdeki nehirlerden akıp gidiyor.

Kategori
Röportajlar
Tarih
23/11/24

Derin duygulara yelken açan bir ikili: Kit Sebastian

Londra merkezli modernist küresel pop ikilisi Kit Sebastian’ın yeni albümü New Internationale geçen günlerde yayımlandı. Grup dinleyicileri, kızgın Akdeniz güneşine karşı dinlenmeye davet ediyor. Onları bir casus filminde duymanız da muhtemel. Kendimi psikedelik müzik yaptıklarını düşünürken buldum; sonra bu etiketlemenin nasıl bir haksızlık olduğunu fark ettim. Müzikleri kalıplara sığmıyor, içimizdeki nehirlerden akıp gidiyor.

Kit Sebastian’ın üçüncü stüdyo albümü New Internationale birkaç hafta önce Spotify listemin en üst sırasına yerleşti. Dünyanın farklı köşelerinde yankılanan bir müzik yapıyor ikili. Albümü yayımladıktan dört gün sonra oldukça yorucu bir tura çıktılar fakat hallerinden epey memnunlar. 

Grubu, K Martin ve Merve Erdem’in derin duygulara yelken açan hisleri oluşturuyor. İstanbul’da doğup büyüyen Merve, sinema okumak için İtalya’ya gidiyor; yolu K Martin’le bir Facebook grubunda kesişiyor aslında. K, o günlerde Türkçe müziğe merak salmış bir Fransız. 2019’da hayatımıza hızlı bir giriş yapıyor grup. Hikayeleri İtalya, Fransa, hatta Türkiye’ye uzansa da şu sıra Londra’da olmayı tercih ediyorlar. 

Üçüncü stüdyo albümünüz yayımlandı. Yoğun olduğunuzu tahmin ediyorum. Nasıl hissediyorsunuz?

K: Albümün yayımlanmasından dört gün sonra 26 günlük bir tura çıktık ve yeni döndük. Yorgun ama tatmin olmuş hissediyoruz.

M: Şarkıları albüm çıkışına bu kadar yakın sahneye taşımak biraz korkutucu hissettirdi fakat insanların albüme yönelik ilgisini ve şarkıları bizimle birlikte söylediğini görmek harikaydı. Şu an oldukça yorgunum, albümün çıkış süreci yoğun geçti. Heyecanlıyım da.

1 ile 10 arasında bir değer vermeniz gerekse, 10 üzerinden ne kadar mutlusunuz?

K: 6.5, daha fazlası olsaydı müzik yapamazdım zaten.

Şu an aklınızı meşgul eden bir şey var mı?

K: Filistin’deki dehşet.

K’in Türkçe müzik yapmak için Türk bir şarkıcı aradığını ve bu amaçla bir Facebook grubuna katıldığını biliyorum. Peki Türkçe müzik üretme fikri nasıl ortaya çıktı? K, Türkçe müzikle ne zaman ve nerede tanıştın?

K: Bazı psikedelik şarkıların varlığından haberdardım, yüzeysel bir şekilde de olsa müziği sevmiştim. Bir gün Fransa’daki bir bit pazarında Fikret Kızılok’un 7 inçlik bir plağını buldum. Türk müziğine ve kültürüne ilgim de böyle gelişti.

Psikedelik müzik yaptığınızı söyleyen çok. Bu şekilde tanımlanmayı pek sevmiyorsunuz. Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?

K: Modernist küresel pop demek isterim. Akılda kalıcı melodiler yaratma açısından pop, bambaşka kültürleri farklılıkları aracılığıyla bir araya getirme arzumuzdan dolayı küresel, geleneklerden kendimizi ayırma açısından ise modernist.

Faust’u dinlerken bir casus filminin içindeymişim gibi hissettim. Şarkının gizemli, ilgi çekici ve ürkütücü bir yönü var. Seksi ve iddialı bir şarkı. Bir Bond filminde çalmaya uygun. Hayalinizde bir düet veya gerçekleştirmek istediğiniz bir işbirliği var mı?

K: Thundercat’le çalışmak harika olurdu. Çok ilginç bir birliktelik olacağını düşünüyorum.

M: Ben de Thundercat ve Sven Wunder’le çalışmayı çok isterim.

Albümde en sevdiğiniz şarkı hangisi ve neden?

K: Sürekli değişiyor ama The Kiss’le gerçekten gurur duyuyorum. Evreni bu şarkıya sığdırmaya çalıştık, aynı zamanda yaşam ve aşkın dinamiklerini de yakalamaya özen gösterdik; bu da sözlerin önemli bir parçası.

M: Şu an Mechanics of Love. Henüz canlı çalmadık ve dinleyicinin dikkatini pek çekmedi, bu yüzden hala çok yeni geliyor ve hikayesini seviyorum.

Göç/Me hakkında da konuşalım. Şarkı, Merve’nin göç hikayesine dair kişisel yansımaları vurguluyor. Göçmen kimliğin müziğini nasıl etkiliyor Merve? Anadolu müziğinden ve Türkçe şarkılardan ilham aldığını düşünüyorum.

M: Türk müziği DNA’mda. Birlikte büyüdüğüm müzik, bir ilham kaynağından daha fazlası. İtalya’ya ilk taşındığımda, haftalarca sadece Sezen Aksu dinlediğim günler oldu. Evi terk etmek karmaşık bir durum; hatırladıklarınız, kaçtıklarınız ve özledikleriniz zamanla değişiyor. Göç/Me, bu duyguyu yakalıyor. Bu albüme kadar, bir grubun parçası olduğum için sanki kendi deneyimlerimle ilgili çok da yazmamam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Şarkı sözlerimiz de çoğunlukla netlikten uzak oluyordu, soyut kalıyordu. Geçen yıl (Kit Sebastian olmasaydı) Londra’yı/Birleşik Krallık’ı terk edebilecek noktaya geldim. O günlerde Göç/Me ve Metropolis şarkılarında olduğu gibi açık konuşma ihtiyacı duydum.

Canlı performanslara hazırlık süreciniz stüdyo çalışmalarından nasıl farklılaşıyor?

K: Stüdyodayken ruhunu kayda dökmen gerekiyor, kendine odaklanman lazım yani. Canlı çalmak biraz daha diğer müzisyenler ve dinleyiciyle kurduğun birliktelikle ilgili.

M: Sahneye çıktığımızda daha çılgınız. Seyircinin enerjisi de bizi besliyor. Bazı şarkılar sahnede stüdyoya göre daha duygusal veya sert geliyor.

Sahneye çıkmadan önce uyguladığınız bir ritüel var mı?

K: Birkaç şınav çekiyorum, biraz da viski.

M: Ritüellerim sürekli değişiyor ama genellikle yalnız kalmayı seviyorum, vokal pratiği yapıyorum ve çocuklara ‘‘Hangi ayakkabıları tercih ediyorsunuz?’’ diye soruyorum.

"Miksleme sırasında işler zorlaşabiliyor."

Birbirinizin fikirlerine nasıl geri bildirim veriyorsunuz? İkinizin de işlediğini düşündüğü bir yöntem var mı?
K:
Birbirimize mail atıyoruz ya da yüz yüze konuşuyoruz. Bu albümü çokça kez revizyondan geçirdik.
M: İkimiz de geri bildirime oldukça açığız ve çoğu zaman aynı fikirdeyiz. Ancak miksleme sırasında işler zorlaşabiliyor; çünkü kulaklarımız bazen farklı detaylar duyarak sonsuz olasılıklarda kaybolmamıza neden oluyor.

Merve, yakın zamanda Instagram’da bir şarkıyı bir yemekle eşleştirdin. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
M:
Yemek yapmayı çok seviyorum ve güzel yemeklerin hayranıyım. Kendimizle ilgili daha fazla şey paylaşmaya karar verdiğimizde niye yemekleri de eklemeyeyim dedim? Daha fazla şarkı için de yapmayı düşünüyorum. Eğer üşenmezsem, New Internationale’den bir yemek kitabı yaratmak eğlenceli olur.

En sevdiğin yemek ne peki?
M:
En sevdiğim yemek annemin dolması ve bence bir kez tattıktan sonra herkesin favorisi oluyor. Annem, dolmayı sumaklı suda pişiriyor; taze ve ekşi bir lezzet katıyor. İkinci favorim ise Yotam Ottolenghi’nin sebzeli quesadillası… Keşke her gün yiyebilsem!

İkiniz de farklı ülkelerde — Fransa, Türkiye ve Roma — yaşadınız ve yıllar içinde çeşitli kültürlere maruz kaldınız. Londra, size ve müziğinize nasıl davranıyor?

M: Çok açık fikirli ve heyecan verici bir yer, harika şeyler oluyor ve her türlü müzik için alan sağlayan birçok bağımsız mekan mevcut. Ancak ekonomik olarak oldukça zor çünkü çok büyük bir sanatçı değilseniz yeterince fon yok. Benzer kulvardaki müzisyenler arasında büyük bir destek ve dayanışma var. Müzik endüstrisi Brexit’ten sonra, Birleşik Krallık’taki yaşam zorluklarına odaklanan, genellikle post-punk ve hardcore grupları öne çıkarıyor; Idles, Yard Act gibi. Bu da bize pek uymuyor.

İlk konser anınız?

K: Kuzey Londra’daki ufak bir Türk caz kafesindeydi. İnsanların tuvalete ya da bar kısmına geçebilmesi için gitarı kafamın yanında çaldığımı hatırlıyorum.

M: Aynı konser. Şarkı sözlerini yazdırıp tezgaha koymuştum. O zamanlar nasıl sahne yapacağımızı bilmiyorduk — uzun bir yol katettik.

Hayatınızın şarkısı:
K:
Je ne sais pas (1972 versiyonu) - Jacques Brel
M: Città vuota - Mina

Hüzünlü bir gün için favori şarkınız:
K:
Jef - Jacques Brel
M: Yağmur - Erkin Koray

Spotify listenizde en çok çalan şarkı:
K:
L’Eau à la bouche - Serge Gainsbourg
M: Al Qalb Mrayef - The Free Music (sadece bu yıl için)