‘90’ları ve 2000’leri gençliğinde yaşamış olanlar için hayat müziğe dair çok fazla özlemle dolu. O dönemler sevdiğimiz müzisyenlere, gruplara, iyi cover müzik yapılan barlara, o dönemin iyi vokalli, ders konusu olabilecek sözlere sahip, gerçek enstrümanlarla stüdyoda kaydedilmiş şarkılara, en çok da o dönem hissettiğimiz duygulara dair özlem. Bu yüzden sevdiğimiz bir grubun adını duyunca, yıllardır görmediğimiz arkadaşımızı görmüş gibi heyecanla sarılıyoruz.
Hadi Elazzi, 90’ların sonunu, 2000’leri yoğun bir şekilde müzik endüstrisinde geçirmiş, sektörün neredeyse her alanında bulunmuş, haliyle de müzik soluyup adrenalinle beslenmiş bir isim. Müzik sektörüne bir şekilde bulaşmış kişiler “Kargo tribute albüm” projesinin ondan çıkmasına hiç şaşırmadı. Şaşırılan şey ise, Kargo’nun bunca zaman sonra yeniden bir araya gelmesi, konserlere ikna olması, stüdyoya kapanıp çalışmalarıydı. “Stüdyoya kapandılar” denince akla gelen ilk soruyu hemen cevaplayayım: Yeni bir albüm/şarkı yapma planları yok. Belki farklı cevap alırım diye bu soruyu defalarca sordum ama cevap değişmedi maalesef.
Gerçi onları yeniden canlı izlemek de yeterli bize şimdilik. Stüdyoda prova yaptıkları sırada grubun iki yakışıklısı Serkan Çeliköz ve tabii ki Koray Candemir ile buluştuk. Bunca yıllık gazetecilik deneyimimde, elimdekileri düşürecek, kayıt cihazını çalıştıramayacak kadar elimin ayağıma dolandığı başka bir röportaj yok… Sanki 1997’de onları ilk kez dinlemiş genç kız vardı karşılarında! Ben bunu “rockstar etkisi” olarak tanımlasam da onlar gayet mütevazı bir şekilde “Çok da rock star hayatı yaşamadık” dediler. Yine de biraz zorlayınca hiç fena hikayeler çıkmadı anılarından!
O dönem ne kadar gizemliysen o kadar değerliydin
İlk kez stüdyoya girdiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
Koray Candemir: Ben ilk ikisini hatırlıyorum galiba. Emek beni aramıştı, ‘94 yazıydı diye hatırlıyorum. Erekli Tunç Stüdyosu’na gittik. Efsane albümlerin hepsinin çıktığı stüdyo. Ben girdim, aldım mikrofonu, söylemeye başladım Pearl Jam’ler falan. Orada oldu zaten, herkes yükseldi.
Serkan Çeliköz: Ben yoktum demek ki.
K.C.: Yoktun. Ben o stüdyoda gruba girmiş oldum.
S.Ç.: Ama daha öncesi var, bizim bir grubumuz vardı Mr. No diye, Sis Bar’da çıkıyorduk. Hemen bitişik barda da Koray’la Vega’dan Tuğrul ikili olarak sahne alıyorlardı. Onları ilk dinlemeye gittiğimizi zamanı hatırlıyorum. Böyle tüplü kasalar, monitörler falan taşıyordunuz.
K.C.: 486, kocaman bilgisayarlar götürüyorduk, sahnede böyle ekran, klavye, kordon, kasa falan vardı. İnanılmaz. Tuğrul da az manyak değil, o sistemde bile altyapı yazıyordu. O da senden altyapı yazmada… Sonra Stüdyo 18 var. O zaman Stüdyo 18 prova stüdyosuydu. 2 sene prova yaptık orada.
S.Ç.: ‘94’te bir araya geldik, ‘96’ya kadar haftada bir stüdyoda buluşup prova yaptık durmadan. İlk albüm çıkana kadar.
O zamanlardan fotoğraf var mı?
K.C.: Vardır ama nerede? Son Defa klibinde görüntüleri var. Bir de o zaman öyle fotoğraf çekmek falan yok… Akıllı telefonların olmadığı zamanı kimse hatırlamayacağı için… Ben ilk o Ericssonları aldığımızı hatırlıyorum, turnede almıştık. Bir şey çekmek için yanında handycam götürmen gerekiyordu.
S.Ç.: Zaten şimdiyle o dönem arasındaki en büyük fark, o dönem ne kadar gizemliysen o kadar değerliydin…
K.C.: Şimdi ne kadar gizemsizsen… Yine de bence gizem iyidir, hala işlediğini düşünüyorum.
S.Ç.: Ben adapte olamadım zaten, uzaylı kaldım.
K.C.: Evet, biz ne yapacağımızı bilemedik.
Yani Madonna bile adapte olamadı…
S.Ç.: Çok üzülüyorum ona ya… Garip garip fotoğraflar paylaşıyor.
K.C.: Madonna teyze mi oldu?
S.Ç.: Madonna teyze oldu.
K.C.: Ama zaten 80’lerden beri her halini gördük onun.
S.Ç.: En iyi zamanlarını gördük.
Bir de o 1 milyon takipçiyle uğraşırken yeni çıkan bir çocuğun anında 10 milyon takipçiye ulaşması çok üzücü…
K.C.: Fark eder mi? O Madonna. Beni affetsinler ama o takipçiler, tıklamalar falan bana çok yalan geliyor. İşte şarkı 2 milyon dinleniyor, konser veriliyor kimse gelmiyor hikayelerini çok duyuyoruz.
Vasat işler çoğaldı şimdi. Arada bir tane iyi bir iş oluyor, onun peşinden koşmak lazım.
Serkan geçmişle bugün arasındaki farkın gizem olduğunu söyledi ama bir de şu var; şu an o kadar çok müziğe, diziye, videoya maruz kalıyoruz ki dönüp bakınca hangisi “unutulmaz”dı bilemiyoruz. Bir “‘90’lar unutulmazları” yapmak kolay çünkü zaten belli başlı işler var. Şimdi aylık unutulmazlar yapsak yapılır, her şey kolay unutulabilir, kolay yeri doldurulabilir gibi… Dünyanın en uzun soru girişi oldu bu ama sizce bu durum müziğin kalitesini nasıl etkiliyor?
S.Ç.: Sadece müzikte değil, her şeyde acayip bir tüketim deliliği olduğu için her şey anlık. Bizim zamanımızda 2 sene üst üste albüm yapınca millet “Abi biraz bekleseniz mi” diyordu.
K.C.: Biz mesela 5 senede 4 albüm yaptık, deli diyorlardı bize.
S.Ç.: Şimdi ayda bir şarkının çıkması lazım ki gündemde kal. O da başka bir baskı insanlarda.
K.C.: Üretim de hızlandı tabii.
S.Ç.: Tabii hızlandı, yatak odanda şarkı yapıyorsun, yayınlıyorsun, ertesi gün bir bakıyorsun Billie Eillish olmuşsun, “Abim çok iyi prodüktör”...
K.C.: Vasat işler çoğaldı şimdi. Arada bir tane iyi bir iş oluyor, onun peşinden koşmak lazım. Yoksa iyi işler çıkıyor tabii…
Elbette…
S.Ç.: Ben hep şeyi düşünüyorum, 30 sene sonra bir mekana gittiğinde bugünden hangi şarkı çalar orada? Hâlâ tüm mekanlarda ‘70’ler, ‘80’ler, ‘90’lar çalıyor. O zaman, bugünlerden kaç şarkı olacak?
K.C.: 2030’larda görürüz… Bir de yapay zeka var artık… O nereye götürecek bizi göreceğiz. Ama hep diyorum, orijinal eser, canlı performans, canlı çalıp söylemek bitmez. Yapay durum, hologramlar, ölülerin dirilmesi bir alan kaplayacak.
S.Ç.: Chris Cornell falan gelecek. Jeff Buckleyler… Ama şimdi yeni bir Jeff Buckley albümü fena olmazdı.
Jeff Buckley’yi hologramla turneye kattınız diyelim ki; hangi Kargo şarkısını söylemesini isterdiniz?
K.C.: Verirdik Boğaziçi’ni ya… Boğaziçi fena olmazdı sanki. Değil mi Serkan?
Birlikte sahneye çıktığınız ilk konserinizi hatırlıyor musunuz?
S.Ç.: Bostancı Gösteri Merkezi miydi?
K.C.: Hayır, albüm daha çıkmadan önce Şile. Ayakkabılarımın içi kum dolmuş, çok iyi hatırlıyorum. Kumsal üstü festival sahnesiydi.
S.Ç.: Bir motorcu festivaliydi galiba…
K.C.: O detay hiç yok bende… Sonra da Bostancı Gösteri Merkezi serilerimiz var. Cuma- cumartesi-pazar Özlem Tekin’le peş peşe çalıyorduk. Biz zaten birden bire ortalıktaydık.
Bir de anneler o zamanlar çok kibar ya… Başka bir dizayndı o…
Kendiniz için “Biz galiba rock starız” dediğiniz ilk zaman?
K.C.: Başta dedik mi öyle bir şey? Hatırlamıyorum ben.
S.Ç.: Çok öyle olmadı bizim için. Öyle sokağa çıkamamalar falan yoktu. Birbirimizi güzel tuttuk o dönem. Kimse öyle triplere girmedi ama gururumuzun okşandığı çok zaman olmuştur. İlgi alaka ile…
K.C.: Var canım, öyle zamanlar. Ben belki bir tık daha ilgi alaka görmüş olabilirim. Serkan da tabii… Evlere geliyordu hayranlar. O zamanlar 20 yaşında olduğumuz için aile ile yaşıyorduk. Anneler, babalar falan kemik fanları tanıyordu bir süre sonra. Telefon açmalar, birlikte çay içmeler, ziyaretler… Bir de anneler o zamanlar çok kibar ya… Başka bir dizayndı o…
Büyük fangirller olduğunu hatırlıyorum tabii ama öyle düzenli eve gelenler olduğunu duymak şaşırtıcı.
K.C.: Ben evden çıkıyordum bazen bir bakıyorum kapıda bir kız oturmuş bekliyor. Koşuyor… Kapıdan başlıyordu imza vermeler.
S.Ç.: Bir dergi, Hey Girl’dü galiba, benim boxer’ımı vermişti.
Ne, nasıl? Bildiğimiz iç çamaşırı, kullanılmış boxer?
S.Ç.: Evet.
K.C.: Veriyorlardı o zaman.
Rock starsın ama kablo bağlıyor herif sahnede…
Vay be, Türkiye ve medya nereden nereye…
S.Ç.: 2-3 konserde boxer’ımın sallandığını hatırlıyorum.
K.C.: Düşünsene sahneye Serkan’ın boxer’ı atılıyordu.
S.Ç.: Bize çok tuhaf şeyler yaptırıyorlardı. Yorulmuştuk… Bir de o zaman PR çalışmaları çok sabitti. Televizyon programları, gazete hafta sonu ekleri, dergiler…
K.C.: Sabah Şekerleri.
S.Ç.: Tabii Sabah Şekerleri, akşam programlarına konuk oluyorduk. Televizyon başka bir kafaydı. Bir de öyle rock grubu olsak da daha önce rock grubu tanıtımı yapılmadığı için bizi pop sanatçısı gibi tanıtmaya, kullanmaya çalışıyorlardı. Teknik olarak da yoruyordu, grubuz biz sonuçta. Konsere gittiğimizde sistemi kendimizi kurduğumuz zamanlar vardı. Rock starlık öyle törpüleniyor işte.
K.C.: Rock starsın ama kablo bağlıyor herif sahnede…
O zamanlardan sakladığınız fan hediyeleri var mı?
K.C.: Bir yerlerde annemin sakladığı şeyler var, kolilerde…
S.Ç.: Sende duruyordur ama bende hiçbir şey yok. Geçmişe dair kızıma gösterebileceğim hiçbir şey yok. Fotoğraf arşivim falan da gitti.
K.C.: Annem 20-30 dergi saklamış, Blue Jeanler, Hey Girller… O zamnalar her ay birşey yapıyorduk onlara. Bizim efsanemiz Serkan’la bir derginin 14 Şubat sayısıdır. O zamanlar 14 Şubat’ın ilk kutlandığı zamanlar. Hıncal Uluç başlatmıştı o furyayı galiba.
Yarım kalp ben yarım kalp Serkan
Aynen, Hıncal Uluç Amerikalı eşinin hikayelerini anlatarak başlatmıştı Türkiye’de 14 Şubat kutlama alışkanlığını.
K.C.: Biz de bir derginin kapağında yan yana duruyoruz, kalp yapmışız ellerimizle, yarım kalp ben yarım kalp Serkan. İnanılmaz bir şey!
Bunu bulmam lazım!
K.C.: Bulursan kullan zaten, bize de gönder. O dergi evde olmalı bende bir yerlerde. Öyle fotoğraf çekimleri yapıyorduk ki neler neler… Harun’la (Harun Tekin) “Şakalı Akustik” programı yapıyoruz ya, orada anlatıyorum bazen bunları… Bisiklet reklamını hatırlıyor musun?
S.Ç.: Bir bisiklet reklamında oynadık. Gece kıyafetleri ile gitmişiz. Üstümüzde siyah gömlekler, pardesüler falan ve dağ bisiklerlerinin üstündeyiz. Onlar bir gazetede verildi galiba… Bakıyordum fotoğraflara, “Burada bir hata var” diyordum ama… Yapıyorduk yani. O reklamın da parası ödenmemişti. Çok kazıklandık.
K.C.: Tabii tabii… Gençlik işte…
O döneme dair, Kargo’ya dair en çok özlediğiniz ne oldu bunca senede?
S.Ç.: Benim son yıllarım çocukla birlikte çok hızlı geçti. Ama artık sahnede çalmayı özlemeye başladım. Çocuğu olan herkes her şeyi çocuğa bağlıyor. Kızım beni bir sahnede canlı izlesin istedim. Bu projeyle ilgili beni en çok bu düşünce heyecanlandırıyor.
Kızının müziğe ilgisi var mı?
S.Ç.: Hiç yok. Geçen gün şarkı söylüyordu, eşimle birbirimize baktık… Korkunç. Yine de ilgisi var. Ben gitar ya da bir alet çalmasını istiyorum. Arada hevesleniyor, şimdi Netflix’te izlediği bir dizi var mesela onu izleyince gelip gitarı alıyor duyuyorum 1-2 çalıyor ama yeni nesil bir tuhaf, çok değişkenler.
Baba gibi konuşamazsın, “yeni nesil acayip” falan… Sen Serkan Çeliköz’sün…
K.C.: Ben hemen babaya ekleme yapayım. Müzikle uğraşmak bu ülkede yeteri kadar delilik. Bence kızı iyi yapıyor. Fena değil bu gidişat. Tarkan Gözübüyük’ün genç müzisyenlere bir lafı var: “Müzik yapmadan durabiliyorsanız müzik yapmayın”. Bunu duvarımıza yazacaktık. Gerçekten müzik yapmadan durabiliyorsan, yapma.
Evladım bak müzik yap
Sizin dağılmanız bundan mı oldu? Durabildiğiniz için mi?
K.C.: Biz müzik yaptık yine. O ayrı bir aşk. Duramıyorsun gerçekten. Ama ben onu da yapayım, biraz da müzik yapayım… Olmaz o iş. Sen müzikle uğraşmasını tavsiye eder miydin kızına? “Evladım bak müzik yap” der miydin?
S.Ç.: Önermedim önermeyeceğim de.
Sesi iyi olsaydı bile…
K.C.: Olay sesle bitseydi…
S.Ç.: Kendi yolunu çizer ya ben öyle alayım yetiştireyim desem de olmazsa olmaz. Ben hiç baskı kurmadım, kurmam da.
Siz şu an o yaşlarda olsaydınız müziğe yine başlar mıydınız?
S.Ç.: Benim başka alternatifim yoktu zaten. Annem müziğe ilgimi fark edince ilkokuldan sonra müzik okuduğum için başka yolum yoktu. Kafamda başka hiçbir şey yoktu, başka heyecanım da yoktu, hayallerim de yoktu. O yüzden şimdi olsa yine aynı yolu izlerdim herhalde.
K.C.: Yine girerdik müziğe. Çünkü o zaman acayip iyi gruplar vardı ve bir grup fanlığı vardı. Bir gruba dahil olayım, bir gitar çalayım… O hep içimizdeydi. Zaten çok küçük yaşta uğraşmaya başlayınca da öyle devam etmiş. O tutku vardı içimizde. Daha 20 yaşında değilken barlara çıkıp cover şarkı söylüyorduk.
S.Ç.: Dinleyici için de çok güzel bir emek vardı. Aylarca bir albüm geldi mi diye Akmar Pasajı’na gider gelirdim. “Gelmedi, öteki ay tekrar gel Serkan” diyorlardı, bekliyordum. Acayip bir uğraş vardı bir albüme sahip olup dinleyebilmek için. Şimdi dinleyicide öyle bir emek verme hali yok müziğe.
Konuşmaya başladığımızdan beri ara ara sordum, hep olumsuz yanıt aldım ama yine soracağım. Şimdi tekrar stüdyoya girince o heyecan yeniden uyanmadı mı, yeni şarkılar, yeni albümler gelmeyecek mi?
K.C.: Şimdilik öyle bir plan yok, bakarız sonra.
S.Ç.: Olayın konser tarafı daha heyecanlı şu anda.