Published in  
Röportajlar
 on  
September 13, 2024

"Çiççek Gibi" mizah: Özge Özel

Stand-up gösterileriyle görünürlüğü günden güne artan Özge Özel, geçtiğimiz Mart'ta "Çiççek Gibi" gösterisinin 100. kaydını YouTube'da yayınladı. Özel'le bir araya gelip mizaha, sahnede olmaya, özgürlüğe ve kırılganlığa dair sohbet ettik.
Kategori
Röportajlar
Tarih
13/9/24

"Çiççek Gibi" mizah: Özge Özel

Stand-up gösterileriyle görünürlüğü günden güne artan Özge Özel, geçtiğimiz Mart'ta "Çiççek Gibi" gösterisinin 100. kaydını YouTube'da yayınladı. Özel'le bir araya gelip mizaha, sahnede olmaya, özgürlüğe ve kırılganlığa dair sohbet ettik.

Cem Gültepe
Kategori
Röportajlar
Tarih
13/9/24

"Çiççek Gibi" mizah: Özge Özel

Stand-up gösterileriyle görünürlüğü günden güne artan Özge Özel, geçtiğimiz Mart'ta "Çiççek Gibi" gösterisinin 100. kaydını YouTube'da yayınladı. Özel'le bir araya gelip mizaha, sahnede olmaya, özgürlüğe ve kırılganlığa dair sohbet ettik.

Cem Gültepe

Özge Özel'i stand-up gösterilerinden ya da “Kayıp Eşya Bürosu” podcast’inden tanıyor olabilirsiniz. Geçtiğimiz Mart'ta “Çiççek Gibi” gösterisinin 100. kaydını YouTube'da bir amme hizmeti olarak yayınlayan Özge ile güldüklerimize, bizden talep edilenle kendi arzu ettiklerimiz arasında salınmaya, sahnede olmanın kırılganlığından özgürlüğüne ve “roast” eden stand-up kültürüne dair çokça şeyi konuştuk.

Reklamcılık, tiyatro, stand-up... Heybende çok şey var. Stand-up hayatına nasıl girdi? 

Tiyatro da stand-up da mecbur kalmasam asla bulaşmayacağım şeyler. Mecburiyetten kastım bir başkasının dayatması değil, bir şeyi yapmak zorunda hissetmek. Reklamcılığı eve bir diploma götürmek için okudum, hiç pratiğe dökmedim. Oyunculuk kurslarına gittim, özel tiyatrolarda asistanlık yaptım, sonra da tiyatro yüksek lisansı yaptım, birkaç oyunda oynadım. Her yeni mezun gibi zannediyordum ki ben artık sevdiğim işi yaparak refah içerisinde bir ömür yaşayabileceğim. Öyle olmadı tabii. Yazarlık dersleri almaya, küçük küçük hikayeler, kısa oyunlar yazmaya başladım. Arkadaşlarım da dilimin stand-up yapmaya yatkın olduğunu söylediler ve bir kafede 20-30 kişiyi toplayıp önlerinde prova alarak, denemeler yaparak başlamış oldum stand-up’a.

“Yazdığım bir şeyi çalışarak sahneye çıktığımda hep daha rahat hissediyorum.”

Peki yazmak mı, yoksa sahnede olmak mı?

Yazmayı her zaman tercih ederim; yazmış olduğum bir şeyi çalışarak sahneye çıktığımda hep daha rahat hissediyorum. Dünyanın her yerinden, dil bariyeri olmaksızın çok az malzemeyle yapabildiğin bir şey yazmak, bir sürü de biçimi var. Neyi, nasıl anlatmak istediğine dair çok seçenek sunuyor.

Bir de devam eden podcast serin var: "Kayıp Eşya Bürosu." Büroda işler nasıl gidiyor? O süreç nasıl başladı, biraz bahseder misin?  

Büromuzu, dinleyenleri, dinleyenlerle mesajlaşmayı çok seviyorum. Yazı yazma rutiniyle ilgili çok şey öğretti bana başladığımdan beri. Ben olması gerekenin düzenli ve sık yazmak olduğunu sanıyordum. Ayda 1-2 bölüm kaydettiğim için kendimi dövdüğüm bir ilk sezon var. Geriye dönüp baktığımdaysa en içime sinen bölümler onlar. Araya zaman girdikçe ortaya çıkan şey daha lezzetli oluyor ama işte çağımızın globalleşen dünyası… Herkes her an, hızlıca bir şey talep ediyor senden. Geride kalmak, unutulmak istemiyorsun. Ama tüm bu endişelerin sonunda yine bildiğini yapıyorsun. Yapıyorum yani.

Favori TikTok kategorin?

Çok güzel soruymuş bu. Annesiyle babasıyla dalga geçen, aile travmalarını TikTok’ta paylaşıp hızlıca sağaltan Z kuşağı çocuklarını çok izliyorum. Çok gülüyorum onlara. 

Aileyle çekilen videolar bunlar değil mi?  

Onlar da var ama benim bahsettiğim şu: “Nesillerdir köyde üstüne kavga edilen ev” diye gidip çorak bir arazide yamuk bir evi çekmişler mesela. 18-19 yaşındaki bir insanın bunun saçmalığını fark edip TikTok çekmesi çok güzel.

Aile döngüsünün TikTok'ta kırılması çok hoş. Senelerdir sürüyor, o an kırılmış ve kaydı var, çok iyi.   

Bir favorim de şu: “Dünyanın en kötü erkek seçimleri yarışmasına girdin ama rakibin annen.” Katman katman, anasına babasına sırayla gömerek gidiyor.

Peki en çok kime gülersin? 

Bu ara erkek arkadaşıma çok gülüyorum. Bu ara dediğim de son 4 sene, anlamadık zaman nasıl geçti… Hiç beklemediğim anlarda, hiç tahmin etmediğim şeyleri çok ciddiye aldığını görüyorum ve çok gülüyorum o hâline. Vedat Milor’a çok gülüyorum. Twitter'da insanların hiçbir yorumunu ciddiye almamasına, bütün eleştirilere “Teşekkürler, mutlaka değerlendireceğim.” yazmasına. Asla değerlendirmeyeceği o kadar belli ki… Bir de mizah anlayışı bizle uyuşan yaşlı insan çok az, o yüzden Allah uzun ömür versin Vedat Milor’a.

Cevabını en çok merak ettiğim soru. Bu sektörde kadın olmanın zorlukları? 

Ah! Yapma…

Değil, değil tabii ki. Bir erkeğe gülmek mi, bir erkek tarafından linçlenmek mi? 

Gülmek ve güldürmek tabii ki. Benim bir insan tarafından linçlenmek için çok bir şey yapmam gerekmiyor. Ama bir insana gülmek veya onu güldürmek için bir çaba gerekiyor. Onu da öper başıma koyarım.

Peki hayatına giren erkekler "gülme malzemesi" olmaları hakkında ne düşünüyor? Bununla ilgili bir geri dönüşün, bir iletişimin var mı?

Hiç yok biliyor musun… İletişimi o kadar temiz kestim ki… Bir şaka için eski erkek arkadaşımdan helallik almıştım ama zamanında. “Hatırlıyor musun sen ayrılırken bana böyle bir şey söylemiştin, bunu anlatabilir miyim?” dedim ve hatırlamadı bile. Dedim “iyi, tamam, bunu yapıyorum o zaman.” 

“Bazen beklentilere uyup günü kurtardığım oluyor ama kendimle baş başa kaldığımda içim rahat etmiyor. O yüzden hep ne istediğimi bulmak, nasıl istiyorsam öyle yapmak için uğraşıyorum.”

Peki talep edilen mizaha göre şekillenmek ile arzu ettiğini gönlünce yapmak arasında neredesin? Buralarda bocaladığın oldu mu hiç?  

Her gün. İnsanların beklentisine göre hareket etmenin düşüncesi bile çok boğucu. Zaten hayatın boyunca bununla uğraşıyorsun. Bazen beklentilere uyduğum zaman günü kurtardığım oluyor ama kendimle baş başa kaldığımda içimde bir şey rahat etmiyor. Dolayısıyla hep ne istediğimi bulmak, nasıl yapmak istiyorsam öyle yapmak için uğraşıyorum ama insan kendi zihnine de güvenemiyor ki… Anlayamıyorum konfor alanında mı tutmaya çalışıyor, kendimi mi sabote ettiriyor… Her gün bir olaylar. Sorular, sorular…

Sahnede kendi hayatını anlatmanın kırılganlığı mı, özgürlüğü mü daha baskın geliyor senin için?  

Özgürleştiriyor, hafifletiyor. Belki bunda baskılandığım çok fazla rolümün olmaması etkilidir. Anne değilim, bir yerde patron, öğretmen, bir otorite figürü değilim. Dolayısıyla o sosyal rollerin sarsılma baskısı yok üstümde. İnsanların konuşmaktan utandığı şeyleri, kadın-erkek fark etmeksizin karakterinde bir zayıflık olarak gördüğü detayları sahne üzerinde anlatabiliyor olmak, manevi bir tatmin de yaratıyor.

Peki ne olursa olsun asla seyirciye açmayacağın konular var mı? 

Kendi içimde çözmediğim herhangi bir şeyi, ham haliyle koymam ortaya. Yüzleşmediğim bir konuysa ya da bahsettiğim kişi ailemden birisi, yakın bir arkadaşımsa, onun için hassas bir konuysa ve bundan zarar görebileceğini düşünüyorsam paylaşmam.

“Hep sıfırlanarak, o karanlık modun, boşluğun içine geri dönerek oluyor ne oluyorsa.”

Modun karanlık yerlere girer mi? Girdiğinde seni oradan çıkaran şey ne olur?   

Dün zekiydim karanlık moddan çıkmaya çalışırdım, bugün akıllıyım karanlık mod bitene kadar içinde oturuyorum.

Off…  

Tabii burada klinik olarak depresyonda olmamamın büyük avantajı var. “En azından bir noktada bitecek” diyebiliyorum. Mart’ta “Çiççek Gibi”yi yayınladık YouTube'da. Çekim, ses, kurgu, her şey kolaylıkla halloldu, geri dönüşler güzel, bir rahatlama geldi ve bu rahatlık sadece 1 ay sürdü. İkinci ayın sonunda “Ne yapacağım şimdi?” diye boşluğa bakarak uyandığım bir sabah var. Hâlâ o boşluktayım. İlkin paniklemiştim ama uğraşmıyorum artık, X Files izliyorum boşlukta. Hep sıfırlanarak, hep bu karanlık modun, boşluğun içine geri dönerek oluyor ne oluyorsa. Öyle bir yermiş sanırım burası. Bayılmasan da uğrayacaksın mecbur. Konya-Ankara otoyolunda bir dinlenme tesisi gibi. Bela okuya okuya yine de oturup orada mola vereceksin, bir lokum alacaksın.

İzleyiciler arasında kim varken en çok geriliyorsun?

Bir tek yakınlarım geldiğinde gerilirim ilginç bir şekilde. Bakmam oturdukları masaya. Niye bilmiyorum. Gelip izlemelerinden rahatsız değilim ama onları orada görmek algımda bir kırılma yaratıyor galiba. Sonuçta sahnede tam olarak kendin değilsin, kendinin bir versiyonusun.

“Yaptığım işten şüphe etmediğim günlerde parlayan, insanların gözünü alamadığı bir persona ortaya çıkıyor sahnede.”

Peki sahne personan ile ilişkin ya da mesafen nasıl? Oyunculuk yaparken sahnedeki karakterinin sınırları daha net ve onun arkasına saklanmak daha kolay ama stand up’ta bu daha zor gibi geliyor bana. Öyle mi dersin, senin deneyimin nasıl?

Zamanla kendiliğinden inşa oldu sahne personası. Kayıtları izlediğim için görebiliyorum bunu ama bence hâlâ en iyi versiyonunda değil. Yaptığım işten şüphe etmediğim günlerde, parlayan, insanların gözünü alamadığı bir persona ortaya çıkıyor sahnede. Fakat gel gör ki 36 senedir kendimden şüphe etmediğim anlar çok azdır herhalde. “Kendimden şüphe duymayı nasıl bir uzvum hâline getirebilirim, onu nasıl bir enstrüman olarak kullanacak kadar sahiplenebilirim”in cevabını arıyorum. Evet, biraz da farkındalık dedik…

Terapi alan kişinin hâli başka oluyor… Burada izleyiciyi çok "roast” eden stand up kültürü hâlâ pek yok. Neden sence? 

Her komedyen bunu tercih etmiyor olabilir, tamamen kişisel bir tercih. İzleyici açısından da bir gösteriye giderken nasıl bir beklentin olduğuyla ilgili. Bazı izleyiciler şovun bir parçası olmaktan keyif alıyor; bazılarıysa tek taraflı bir performans izlemekten, sahnedeki işin tüketicisi olmaktan hoşlanıyor. Huysuz Virjin, senelerce seyirci “roast”unu en iyi şekilde yaptı. Herkes onun tarzını, şovunu, insanlarla etkileşimini bilerek izlemeye gitti. Şu anda da izleyiciler, komedyenleri ve tarzlarını yeni yeni tanıyorlar.

Peki sosyal medyada haddini aşan yorumlar mı, yoksa sahnedeyken şakana gülünmemesi mi? 

Sosyal medyada haddini aşan yorumlar. Sahnede sessizlikle başa çıkmaktansa anonim bir hesabın, user2054’ün yaptığı yorumla başa çıkabilirim yani.

Bunu gerçi biraz konuştuk. Stand-up’ın bu kadar popülerleşmesiyle ilgili ne düşünüyorsun? 

İsteyen herkesin kendisini 5 dakika da olsa deneyebildiği, insan ayırmayan çok geniş bir ifade alanı hakikaten stand-up. Popüler olmaması, daha çok talep görmemesi için hiçbir sebep yok. Bir şekilde kendini var etmenin bir yolunu buluyorsun. Hem de çok az bir masrafla. Birbirine benzemeyen bir sürü şey anlatılıyor. Gülünür, gülünmez, tekrar denersin…

Sahneye çıkmak isteyenlere söylemek istediğin bir şeyler olur mu?

Kendinize karşı yeterince dürüstseniz korkmanız gereken hiçbir şey yok. 

Yakınlardaki gösteri tarihlerini soracaktım ama yeni bir gösteri hazırlığındasın ve o kendi akışında şu an sanırım.  

Eylül sonu - Ekim başı gibi bir deadline (tarih) koyduk ama bakalım… İnşallah olur. Kiramı da ödeyebilmem lazım bir noktada.

Teşekkürler kapitalizm. İyi ki varsın. 

Yaratım sürecinin bir numaralı dostu.