Dilek İmamoğlu hakkında yapılan yalan haberler, kullanılan cinsiyetçi dil ve sosyal medyada dolaşan aşağılayıcı yorumlar kabul edilemez. Bir kadına yönelen bu sistematik sözlü ve psikolojik şiddet yalnızca bireyi değil, tüm toplumu ilgilendirir.
Ekrem İmamoğlu’nun Belediye Başkanlığı’na aday olduğu günden bu yana maruz kaldığı sistematik itibarsızlaştırma çabaları, ilk günden itibaren Dilek İmamoğlu’nu da hedef haline getirdi. 26 Mart 2025’te The Economist dergisine yazdığı yazıda da buna değindi: “Eşi ve adalet mücadelesinde yoldaşı olarak, her türlü karalama kampanyasında, her türlü uydurma davada ve her türlü kaba karakter suikastı girişiminde Ekrem'in yanında dimdik durdum.” (Yazının orijinali burada, Türkçe çevirisi ise burada)

Gerçekten de Dilek İmamoğlu, Ekrem İmamoğlu’nun “yanında” ve dimdikti her zaman. Alıştığımız neredeyse tüm siyasi çiftlerden, ataerkil güç hiyerarşisine dayalı “çift” temsillerinden çok farklı bir çift İmamoğlu çifti. Görmeye alıştığımız siyasal imajlarda “eş” çoğunlukla bir adım geride durur. Prens Phillip bile Kraliçe Elizabeth’in gölgesinde, yarım adım gerisindeydi hep. Türkiye’de ise iktidar eşleri sıklıkla iki adım geride, her sözü başı ile onaylayan, sessiz, sadece “hayır işleri yapan” figürler olarak konumlandırılır. İktidarın can dostu, biricik idolü, kendine eşdeğer gördüğü ve politikalarını sertleştirirken güç aldığı Donald Trump’ın dekoratif eşi Ivana Trump ise son derece mesafeli duruşuyla biliniyor mesela. Oysa İmamoğlu çifti, alışılmış kalıpları bozuyor. Birbirlerinin önüne geçmeden, sahnenin tam ortasında eşit bir duruş sergiliyorlar. Gerçek bir dayanışma. Gerçek bir ortaklık. Elele, yan yana. Adeta bir #relationshipgoals örneği.

Siyasi süreç boyunca, Dilek İmamoğlu da kendi bağımsız kimliği göz ardı edilerek iktidarın, trollerin ve yandaş medyanın radarına alındı. Oysa kamuya açık bir kimliğe sahip olmak, kimseyi hakaret ve aşağılamaya açık hale getirmez. Bu tür saldırılar ifade özgürlüğü değil, açıkça cinsiyetçi şiddettir.
Dilek İmamoğlu, eşinin siyasi kimliği üzerinden hedef alınan ilk kadın değil tabii ki… Başak Demirtaş’a yıllardır benzer biçimde yöneltilen saldırıları da unutmadık. İktidar partisi mensuplarının eşleri de, anneleri de, kızları da zaman zaman politik söylemlerin hedefi oldu. Ancak bu örneklerin hiçbiri bir diğerini meşrulaştırmaz. Hiçbiri daha “temiz”, daha “haklı” değildir. Her biri aynı kirli siyasi dilin ürünüdür.
Kaldı ki başka siyasetçilerin “eşlerinden” kendisi hakkında söylenenler ve yalan iddialar için basına ve halka yansıyan herhangi bir destek gelmemiş olsa da; CHP miting alanında iktidardaki Cumhurbaşkanı’nın annesi hakkında söylenen sözleri kınayan da bizzat Dilek İmamoğlu oldu.
8 Nisan 2024 tarihinde Dilek İmamoğlu’nun T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda şöyle diyordu: “Aslında biz 2019'da seçildikten sonra birçok davetimize Emine Hanım'ı davet ettik. Kadınlar Günü etkinliklerimize davet ettik kendisini. Beş senedir özel günlerde kendisine mesaj iletiyorum. Yani benim böyle bir iletişim kurma çabam var. İlk Kadınlar Günü etkinliğimizde mektup geldi. Çok da güzel bir ‘teşekkür’ mektubu aldım Emine Hanım'dan. Onun dışında herhangi bir iletişimimiz olmadı. Ama bundan sonra tabii ki olur. Neden olmasın? Yine biz teklifimizi götürürüz. Birlikte olmak isterim. Emine Hanım’la birlikte projeler yapalım isterim. Çünkü kendisi de sonuçta ülkenin tanıdığı, çok değerli bir insan. Ve çok da güzel projeler de yapıyor. Kız çocukları için, kadınlar için projeler yapmak isterim kendisiyle. Sadece bir proje bile gerçekleştirsek beraber, onun bile Türkiye'deki bu gerilimli ortamı yumuşatacağını düşünüyorum. Bizim birlikteliğimiz, iletişimimiz tabii ki inanılmaz derecede iyi gelir Türkiye'ye. Zaten bu ülkedeki barışın, sükûnetin, sevgi dilinin ve birbirimizden farklı olmadığımız mesajının 86 milyonda karşılık bulması için ilk önce kadınların bunu başarması gerekiyor. Bunun yolu kadınlardan geçiyor. O yüzden kadınların daha çok ön planda olmasını istiyorum ben. Biz bunu Emine Hanım'la başarabiliriz.”
Bu sözler; kutuplaşmadan, nefretten, siyasal hınçtan uzak bir dili temsil ediyor. Ve belki de siyasette en çok ihtiyaç duyduğumuz şey tam da bu: Birbirine benzemeyen kadınların bile yan yana gelebileceği inancı.
SİYASETTE HER ŞEY MÜBAH MI?
Her şeyin mübah hale geldiği Türkiye siyaset ortamında bile korunması gereken bazı değerler vardır: Aile gibi, bir kadının onuru gibi. Dilek İmamoğlu’nun varlığını bu değerlere yaslanarak savunmuyorum -ihtiyacı yok; hele ki bunu eril ve dindar bir yerden hiç yapmıyorum. Aile kavramından bahsediyorum çünkü bu eril dili kullananların anlayabileceği tek yer orası.Ve tam da bu yüzden söylüyorum:
Aileyi en çok sahiplenenler, bir kadına yönelttikleri hakaretle o kavramı en çok kirletenlerdir.
Bu saldırıların hedefi sadece kadınlar değil, kadınlığın kendisidir.
Bugün açıkça görüyoruz ki mesele aile veya ahlâk değil. Mesele düşman yaratmak. Ve biz, kutuplaşmanın artık sonsuz kenarlı bir şekle dönüştüğü bu zeminde, yeni bir eksenle karşı karşıyayız: Bir yanda düşmanlıktan beslenenler, diğer yanda ise ahlâklı siyaset, vicdanlı yöneticiler, tüm canlıların yaşam hakkına saygı ve keyfi olmayan bir hukuk sistemi isteyenler.
Gerçek adaletin terazisine bu iki kutbu koyduğumuzda, hangi tarafın ağır bastığı gün gibi ortada.
O ağırlığı yaratan, verilen tüm gözdağlarına, ses çıkarılmaması için aylardır yapılan tüm planlara rağmen susmayan, yılmayan güçlü bir çoğunluk. Dilek İmamoğlu’nun arkasında bu çoğunluk var işte.
Şimdi tek bir mesele kaldı: Bu çoğunluk birbirine ne kadar sahip çıkacak? Farklılıkları saygıyla kabul edip, yan yana durabilecek mi? Yoksa “O beyaz Türk, bu zengin, diğeri Kürt, şu milliyetçi, bu influencer, öteki zamanında susmuştu, e bu da zaten Pikachu” mu diyeceğiz? Etiketlerin, farklılıklarımızın çoğunluk gücünü ezmesini mi izleyeceğiz? Bir arada saygıyla durabilecek mi bu çoğunluk yoksa tam da iktidarın 20 yıldan fazladır ilmek ilmek işlediği kutuplaşmaların tuzağına mı düşecek?
Gerçek zenginliğin çeşitlilikten ve birbirimizle saygıyla yaşamaktan başarabilirsek, bugün yaşadığımız tüm çirkinliğe rağmen başka bir hikâyeye doğru yürüyebilir ve diyebiliriz ki;
“O beğenmediğimiz Z kuşağı” alfabenin sonundan yepyeni bir başlangıç yarattı. Tüm kuşaklara örnek oldular.
Dilek İmamoğlu Kimdir?
Dilek İmamoğlu, son yıllarda kamuoyunda artan görünürlüğüyle dikkat çeken bir sivil toplum gönüllüsüdür. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Dilek İmamoğlu’nun eşidir. Siyasetteki yerini şöyle tanımlıyor: “Eskiden bir seçmendim, şimdi onlarla (CHP) beraber çalışan bir insanım.”
Trabzon doğumlu olan İmamoğlu, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. 1995 yılında Ekrem İmamoğlu’yla evlendi. Üç çocuk annesi olan Dilek İmamoğlu, özellikle kadınların yerel yönetimlerde güçlenmesi, eğitimde eşitlik ve kadına yönelik şiddetle mücadele gibi konularda aktif olarak çalışmalar yürütüyor.
Zaman zaman kıyafetleri, duruşu ya da sessizliği üzerinden yapılan çirkin yorumlara karşı ise kamuoyunun birçok kesiminden destek gördü. Onun görünürlüğü, siyasetteki kadın temsilinin ne kadar kısıtlı ve zorlayıcı bir alan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
