Published in  
Meseleler
 on  
March 26, 2025

Bir İş Yerinde Çalışmak Utanç Kaynağı Olabilir mi?"

Ekonomik boykotun gölgesinde kişisel ahlak, aidiyet ve görünmez yükler üzerine bir bakış
Kategori
Meseleler
Tarih
26/3/25

Bir İş Yerinde Çalışmak Utanç Kaynağı Olabilir mi?"

Ekonomik boykotun gölgesinde kişisel ahlak, aidiyet ve görünmez yükler üzerine bir bakış

Kategori
Meseleler
Tarih
26/3/25

Bir İş Yerinde Çalışmak Utanç Kaynağı Olabilir mi?"

Ekonomik boykotun gölgesinde kişisel ahlak, aidiyet ve görünmez yükler üzerine bir bakış

Toplumsal kriz anlarında, bireylerin en sık yaşadığı duygulardan biri “ahlaki suçluluk”tur. Psikolog Leon Festinger’ın meşhur “bilişsel çelişki kuramı” (cognitive dissonance) tam da burada devreye girer: Kişinin inandığı değerlerle yaptığı eylemler arasında bir uyumsuzluk varsa, zihin bu çelişkiyi azaltmak için çeşitli savunma mekanizmaları geliştirir. Bu, bazen içe dönük suçluluk hissine, bazen de savunmacı öfkeye dönüşebilir.

Bir markaya, kuruma ya da şirkete karşı başlayan ekonomik boykot dalgaları; sosyal medyada, sokakta ve hatta ev içinde hızla yayılırken, o kurumda çalışan insanların yaşadığı psikolojik ağırlık genellikle görünmez kalır. Özellikle son günlerde AKP’ye yakınlığıyla bilinen şirketlere yönelik başlayan boykot çağrıları, o iş yerlerinde çalışan ancak siyasi olarak muhalif, apolitik ya da sol-liberal çizgide duran bireyleri sessiz ama yoğun bir iç çatışmanın içine sürüklüyor.

Eğer siz de o "gri bölge" deyseniz yalnız değilsiniz!

"Suça ortak mı oluyorum?"

Boykotun hedefinde olmak, hedef gösterilmekle eşdeğer hissedilebilir. Özellikle de hedef alınan kurumda çalışıyor ama kurumun değerlerini paylaşmıyorsanız.

Psikolojide bu durum, bilişsel çelişki (cognitive dissonance) olarak adlandırılır. Kişinin değerleriyle yaptığı iş arasındaki uyumsuzluk arttıkça, suçluluk, utanç ve zamanla tükenmişlik hissi gelişebilir. Bu, sadece Türkiye’ye özgü değil.

2023 yılında Avrupa Sosyal Araştırmalar Ağı tarafından yapılan bir çalışmaya göre, politik olarak kutuplaşmış ülkelerde çalışanların %42’si, çalıştıkları kurumların politik konumlanışından rahatsızlık duyduklarını belirtmiş. Türkiye gibi siyasi ve ekonomik fay hatlarının çok keskin olduğu bir coğrafyada bu oran daha da yüksektir.

Ancak şunu unutmamak gerekir: Kurumun yaptığıyla bireyin duruşu aynı şey değildir. Her zaman görünenin ardında kişisel hikâyeler, ekonomik zorunluluklar ve mecburiyetler vardır. Bu farkı görmek, hem bireyin kendisiyle barışabilmesi hem de dış dünyanın önyargılarına karşı durabilmesi için önemlidir.

"Ya çevremdekilere ne diyeceğim?"

Sosyal medya çağında insanlar sadece yaptıklarıyla değil, yapmadıklarıyla da yargılanır. Boykot edilen bir kurumda çalışmak, bir anda "sessiz suç ortağı" ilan edilmenize neden olabilir.

Bu noktada bireylerin yaşadığı en yaygın duygu, toplumsal utançtır. "Seni orada çalışırken görmek beni üzüyor" cümlesi ya da sessiz mesafelenmeler, kişinin kendi değerlerini sorgulamasına neden olabilir.

Yine de şunu hatırlamak gerekir: Herkesin hayatı kendine özgüdür. Ve Türkiye’de ekonomik koşullar, iş bulmanın zorlukları ve artan enflasyonla birlikte, çoğu insan için çalışma yerini seçmek bir lüks değil, zorunluluktur.

TÜİK verilerine göre 2024 sonunda genç işsizlik oranı %21’in üzerindeydi. İşsizlik baskısı altında, kişinin kendi ahlaki doğrularını kurumsal tercihlerle birebir örtüştürememesi, onu daha az "doğru" yapmaz.

Gerçekçi Yollar, Gerçek Hayatlar

Teorik çözümler, Türkiye'nin gerçekliğiyle her zaman örtüşmez. Dayanışma ağları, çalıştay önerileri, içeriden dönüştürme çağrıları kulağa hoş gelse de, birçok çalışan için bu öneriler ya riskli ya da erişilmezdir.

O halde daha gerçekçi ve uygulanabilir yollar neler?

🟥 1. Kendine bir iç sınır çiz

Kurumu değiştiremeyebilirsin ama kendi sınırlarını çizebilirsin. Hangi projelerde yer almayacağını, neyi savunmayacağını içten içe bilmek bile bir duruştur. Sessiz ama sağlam bir etik pusula oluştur.

🟧 2. Görünmez destek alanları yarat

Çevrende aynı durumda olan başka insanlar olabilir. Onlarla derin bir dayanışma kuramasan da, basitçe birbirinizi anlamak, duygularınızı onaylamak bile ruh sağlığı için güçlü bir destek mekanizması olabilir.

🟩 3. İçsel ayrışmayı kabul et

"Ben burada çalışıyorum ama bu kurumun siyasi duruşuna katılmıyorum" diyebilmek bir çelişki değil, bir olgunluktur. Modern toplumlarda bireylerin çalıştıkları yerle özdeşleşmemesi giderek daha yaygın hale geliyor. Bu sağlıklı bir psikolojik mesafe.

🟨 4. Yavaş ama stratejik çıkış planı yap

Bu işte sonsuza kadar kalmak zorunda değilsin. Ama hemen çıkmak da gerçekçi değilse, içten içe kendine bir yol haritası oluştur. Alternatif gelir kaynaklarını araştır, becerilerini güncelle, küçük adımlarla ilerle.

🔸5. Kendini anlatmak zorunda değilsin, ama anlatırsan net ol

Herkese her şeyi açıklamak zorunda değilsin. Ama birini önemsiyorsan ve yanlış anlaşılmak istemiyorsan, kısa ve net bir açıklama genellikle yeterlidir: "Ekonomik olarak buna ihtiyacım var ama bu kurumun politik duruşunu desteklemiyorum."

Kurumsal bir kimliğin içinde birey olarak kalmaya çalışmak, hele ki ahlaki olarak farklı bir pozisyondaysan, başlı başına bir mücadeledir.

Bu mücadeleyi görünür kılmak, yargılamadan önce anlamaya çalışmak ve kendimize de bu anlayışı göstermek, belki de bugünün en insani tavrıdır.

Bir de tabii ki yankı odalarından çıkan nadir insanlardansın! Bunun kıymetini bil, çevrenle konuş, saygı çerçevesinde tartış. Farklı görüşten olan kişilere bazen hiç belli etmeden de fikirlerimizi anlatmak, kendi doğrularımızı dayatmadan, empatiye davet etmek ve hatta hatta "başka bir bakış açısı kazanmasını sağlamak" mümkün.

Ne olursa olsun, sen etik duruşuna sahip çıktığın sürece Rast Magazine yanında, bunu unutma!