Published in  
Güzel Rastlantılar
 on  
July 21, 2024

Aftersun: Yas, özlem ve nostalji

Evet, Aftersun üzerine yazmayan, çizmeyen kalmadı; izlemeyen, bilmeyen kalmadı. O halde biraz da Aftersun’ı neden bu kadar sevdiğimiz hakkında ve biraz da babam hakkında konuşalım mı?
Tarih
21/7/24

Aftersun: Yas, özlem ve nostalji

Evet, Aftersun üzerine yazmayan, çizmeyen kalmadı; izlemeyen, bilmeyen kalmadı. O halde biraz da Aftersun’ı neden bu kadar sevdiğimiz hakkında ve biraz da babam hakkında konuşalım mı?

Tarih
21/7/24

Aftersun: Yas, özlem ve nostalji

Evet, Aftersun üzerine yazmayan, çizmeyen kalmadı; izlemeyen, bilmeyen kalmadı. O halde biraz da Aftersun’ı neden bu kadar sevdiğimiz hakkında ve biraz da babam hakkında konuşalım mı?

Aftersun yasın, özlemin ve büyümenin filmi. Yas, yalnızca birini kaybettiğimizde yaşadığımız bir duygu, bir süreç değil; aynı zamanda yas bir arkadaşla koptuğumuzda, bir sevgiliyle ayrıldığımızda, bir şehri terk ettiğimizde, ya da değer verdiğimiz o kişi ya da şey hayatımızdan kalıcı olarak çıktığında hissettiğimiz o ağır duygu, o iç sıkıntısı. Yas sizin içinize bir kere yerleşir ve hep orada kalır. Sizin yanınızdan hiçbir zaman ayrılmaz. Bu sebeple “süreç” demek doğru değil belki de. Çünkü süreç dediğinizde sonu olacak zannediyorsunuz. Halbuki gerçek o değil. Siz yasla büyür, onu büyütürsünüz. Yasla yaşamaya alışırsınız ve hayatınıza o şekilde devam etmeyi öğrenirsiniz. Başka birine dönüşürsünüz. Özellikle sevdiğiniz birini kaybettiğinizde, ona olan özleminiz, onun gidişiyle oluşan o dev boşluğu dolduramayışınızın çaresizliği sizin peşinizi hiçbir zaman bırakmaz. Özlem ve hüznü kimi zaman daha ağır ve net kimi zaman da yalnızca çok uzaklardan gelen bir ses gibi kalbinizde taşırsınız. Yas, her zaman karanlık kuyulara sokmaz sizi; çünkü kimi zaman anılara sarılırsınız ve tüy gibi hafiflersiniz; çok alakasız bir şeyin yaptığı minik bir çağrışım sizi anılar dünyasına sokar aniden ve o sırada o dünyada olmak huzur verir size; bildiğiniz ve konforlu hissettiğiniz bir eve adım atmak gibi. 

Özellikle Babalar Günü’nde, aniden hayatımdan giden babamı hep bu duygularla anarım ben de. Aslında babamı hep anarım; dediğim gibi yas ve özlem hep benimle. Ama herkesin babasının yanındaki varlığını kutladığı o günde, ben kendi babamı ararım. Yas, ağırlığıyla çöker kalbime; anılar denizinde boğulacak gibi olurum. “Babanızın babalar gününü kutlarız” reklamları, afişleri, babamın, hissettiğim kadarıyla, fiziksel olarak yanımda olmadığını hatırlatırlar bana. Böyle zamanlarda bu duyguyla nasıl baş edeceği insanın kendisine kalmış elbette; ancak ben, bana babamı hatırlatan, onunla izlediğimiz ya da onun olmadığı zamanda izlediğim fakat çok seveceğini düşündüğüm veya bu hissi yaşayanın bir tek ben olmadığımı bana kanıtlayan filmler izleyerek baş etmeye çalışıyorum. O gittikten sonra onun seveceğini düşündüğüm, “keşke birlikte izleseydik” dediğim pek çok şey izledim; ama Aftersun, başka bir yerden el uzatıyor bana. Bana diyor ki “yalnız değilsin ve bu hissettiklerin normal.”

İşte Aftersun’ı da hem benim için hem de tüm dünya için bu kadar özel kılan, bize yas, özlem, nostalji ve büyümek gibi duyguları son derece içten ve gerçek bir yerden hissettirmeyi başarabilmesi; bize “yalnız olmadığımızı” gösterebilmesi. Bu duyguların hepsi dünyadaki her bir insanda, dolayısıyla her bir izleyicide karşılık buluyor; neredeyse modern bir klasik haline gelen bu filmin de başarısının sebebi samimiyetinde gizli. 90’larda geçen ve hiç tanımadığınız bir baba-kızın anılarının bir bölümüne tanıklık ettiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Sonra kendinizi, kendi anılar ve hatıralar denizinizde yüzerken buluyorsunuz.

Aftersun'dan bir sahne

Arda'nın anılarından bir sahne

Her bir izleyici farklı bir yere gidiyor; kimi babasıyla hatıralarına, kimi annesiyle geçirdiği zamanlara, kimi de babasıyla ya da annesiyle ya da kimi istiyorsa onunla geçiremediği tatillere, yemeklere, danslara sürükleniyor. Bense hem babamla hatırlarıma hem de birlikte yapmaya zamanımızın yetmediklerine sürükleniyorum. 

Aftersun Calum (Paul Mescal) ve kızı Sophie (Franki Corio)’nin Fethiye’de geçirdikleri tatillerini konu alıyor, en basit özetiyle. Calum’la Sophie’nin annesinin ayrı olduğunu ve aslında Sophie’nin babasıyla çok fazla zaman geçiremediğini anladığımız noktada, bu tatilin onlar için ne kadar kıymetli olduğunu da fark ediyoruz. Filmin Fethiye’de geçiyor olması da Türkiye’deki izleyiciler için ayrıca bir keyif oluyor. Bu hüzünlü fakat bir o kadar da nahif baba-kız hikayesini, tüm o bildiğimiz manzaralar eşliğinde izlemek babalarımızla geçirdiğimiz tatilleri, yüzdüğümüz denizleri, yediğimiz dondurmaları daha gerçekçi bir yerden hatırlatıyor bizlere. Böylesine popüler olmuş ve eleştirmenlerden tam not almış bir filmin yapım ve çekim ekibinin büyük bir kısmını Türklerin oluşturduğunu bilmek, belki biraz da gururlanmamızı sağlıyor.

Aftersun, filmin yönetmeni Charlotte Wells’in kendi babasına adadığı bir hediye ya da onu daha iyi anlamak ve onun, hatıralarında kaybolmasına izin vermemek adına çizdiği bir resim gibi. Benzer bir deneyim yaşamış biri olarak bu resmin büyük bir kısmını görebilmekse çok kıymetli. Paul Mescal ve Frankie Corio’nun harika oyunculukları ve kendi aralarında yakaladıkları dinamik ise filmin hedefine ulaşmasını mümkün kılıyor ve hissettirdiği tüm duygularla resmi tüm izleyiciler için daha görünebilir kılıyor. Otobiyografik özelliğe sahip olan Aftersun, 16 yaşında babasını kaybetmiş genç bir çocuğun kayıpla ve yasla verdiği mücadelenin bir meyvesi. 35mm filmle çekilen film; içinde aynı zamanda Calum ve Sophie’nin dijital kamerayla kaydedilmiş videolarını da barındırıyor. Bu da izleyicideki nostalji hissini daha güçlü hale getiriyor.  

Aftersun, babasını kaybetmiş olan herkes için bir dost gibi ya da benim için öyle oldu en azından. İster istemez kendimi Sophie’yle ya da belki de Charlotte Wells’le özdeştirdim. Babam için, onun hatırasını yaşatacak, zamanın gücüyle ne yazık ki solmaya yüz tutmuş anılarımızı diri tutacak bir film yapma hayalleri kurdum. Çok fazla şeye keşke diyor insan ister istemez; keşke o da izleyebilseydi bu filmi. Ama bence gittiği yerde, bizden çok daha fazla şey biliyor ve izliyor. “Keşke görseydi”, “keşke izleseydi” dediğim her şeyi onun da gördüğünü ve izlediğini biliyorum. Herkes bu kadar yoğun ve karmaşık şeyler hissetmeyebilir elbette Aftersun’ı izledikten sonra. Ama yasın, özlemin ve nostaljinin evrenselliği, tüm dünyanın bu filmin naifliğinde hemfikir olmasını sağladı ve sağlıyor. 

Bitirirken, tüm babaların, kendini baba gibi hisseden herkesin, artık yanımızda olmayan babaların Babalar Günü’nü kutlamak isterim. Kaybettiklerimiz aslında kalbimizde yaşıyor ve hep yanımızdalar. 

Arda ve babası