Published in  
Seriler
 on  
June 16, 2024

Şehri adımlamak

Şehrin, adımlarımın altından bir koşu bandı üzerindeymişçesine akıp gitmesini izliyorum. Düşünüyorum, yoksa ben durduğumda da yürüyebiliyor muyum?
Kategori
Seriler
Tarih
16/6/24

Şehri adımlamak

Şehrin, adımlarımın altından bir koşu bandı üzerindeymişçesine akıp gitmesini izliyorum. Düşünüyorum, yoksa ben durduğumda da yürüyebiliyor muyum?

Berk Kır
Kategori
Seriler
Tarih
16/6/24

Şehri adımlamak

Şehrin, adımlarımın altından bir koşu bandı üzerindeymişçesine akıp gitmesini izliyorum. Düşünüyorum, yoksa ben durduğumda da yürüyebiliyor muyum?

Berk Kır

Pera’da sabah 10.00 sularında kahve içmek için sokağa bakan bir sandalye üzerinde oturuyorum. Sokak, sabahın ilk ışıklarında ortaya çıkan bir yerlere yetişme telaşından sıyrılmış rahat ve küçük adımlarla süzülebilen tempoya kendini bırakıyor. Bedenim, ufak çaplı ahşap bir sandalye üzerine sabitlenmiş, bacaklarımı yola doğru uzatıp uzatmama kararını vermeye çalışıyor. Kolay ikna olmayı seçiyorum bugün. Şahane, rahat ve keyifli bulduğum bu pozisyon bedenimi mekandan sokağa taşırıyor. Zihnimde, sandalye üzerindeki sabitliğimden dışarıya süzülmek hakkında bir iç muhakeme yaşanıyor. Ancak buradayım ve şu andayım. Bedenim, zihnim ile aynı anda aynı yerde olmanın sevincini yaşıyor ve bir yudum kahvemden alıyorum.

Bedensel diyaloğun yansıması


Bakıyorum etrafa, zaten hep bakmışımdır. Ufak çaplı bir sandalyenin üzerinden hayata yayılmaya çalıştığım bir sabahı yaşıyorum. Uzunca bir vücuda sahip olmanın verdiği fiziki güvencem daha az bulduğu herhangi şeye dair tetikte duruyor. Sığmak konusunda dünyevi varlığıma yüklenen bazı misyonlar olabilir diye içleniyorum. Bacağım uyuştu. Sığmıyorum sahiden de, ne bu sandalyeye, ne birbirine pek yakın uçak koltuklarına, ne kapı yüksekliğine, ne de hayata. Ben kendimden taştığımı hissediyorum doğrusu. Bu bir bedensel diyaloğun yansıması diye mi düşünüyorum. Bir ya da iki sebepten daha önce süt kaynatmışsanız yüzeyde beliren beyaz köpüklerin mutfağınıza ziyarete gelen bulutlar olduğunu anlarsınız. Ben bu bulutlarım. İçim her kaynadığımda, yaklaşık olarak her gün, sokağa taşıyorum.

Şehirle yaptığım görünmez sözleşme

Görmem gerek. Şehirde olan her şeyi görmem gerek. Bilmem gerek. Şehirde olan her şeyi bilmem gerek. Karşılaşmam gerek. Her gün en az bir yeni şey ile karşılaşmam gerek. Bu benim şehir ile yaptığım görünmez sözleşmem. O bana herhangi bir durumu içeren bir şey sunuyor, ben karşılığında düşünüyorum ve davranıyorum. Sorumluluklarım var. Şimdi yürüyorum. Yerde iki büklüm, kapağı patlatmak üzere sağa ve sola çevirmek suretiyle hırpalanmış pet su şişesini görüyorum. Bu bana, o an bulunduğum yere dair bir şey söylüyor. Nesnelere yayılırız, onlara dairleşiriz ve hayata olan tüm davranış kapsamımız oradan açıklanabilir hale gelir. Pet şişesinin üzerine sirayet eden plastik çatlaklar failin yapma biçimini fısıldıyor. Duyuyorum. Birazdan bu ailesel edinimlerin ve lise içerisinde prestij nesnesine dönüşen mavi kapaklı ödül kupasını kaldırıp çöpe atacağım. Söyledim sorumluluklarım var. Herkes kendine yakışan kenti görüyor ve o görüşün açısıyla kendine bir kent örüyor. Adımlarım birer şiş, kent bir yumak ve kendime sıcacık bir atkı örüyorum her gün yeniden. Boynuma sarıp sarmaladığım şehir ile yürümeye devam ediyorum. Uçuşuyor. Gördüğüm şeylere içkin bir empati yapmayı seçiyorum. Seçkilerim, yazgılarıma dönüşmek istiyor. Anlıyorum.Zihin yürür, beden yürür, yazgı yürür, nesneler yürür, şehir yürür. Durduğunuzu düşündüğünüz her an, etrafınızda bulunan her şey ile geriye doğru yürür. Zihin şimdiye doğru yürür. Yazgı yarına doğru yürür. Nesneler size bazen de birbirlerine doğru yürür. Şehir, benimle birlikte yürür.

Şehri adımlamak