Published in  
Seriler
 on  
June 9, 2024

Bu bir tesadüf olamaz

Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz arkadaşlar. Kendime arkadaş diye hitap edebilir miyim? Kendi kendimle artık iyi konuşacaksam, şefkatli olacaksam eğer; evet arkadaşım, kendime arkadaş diye hitap edebilirim. Bilinç akışımda arkadaşlar bile diyebilirim. Sonuçta bende birden çok ben olduğunu benden iyi bilen yok. Evet arkadaşlar başlıyoruz. Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz yalnız arkadaşlar.
Kategori
Seriler
Tarih
9/6/24

Bu bir tesadüf olamaz

Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz arkadaşlar. Kendime arkadaş diye hitap edebilir miyim? Kendi kendimle artık iyi konuşacaksam, şefkatli olacaksam eğer; evet arkadaşım, kendime arkadaş diye hitap edebilirim. Bilinç akışımda arkadaşlar bile diyebilirim. Sonuçta bende birden çok ben olduğunu benden iyi bilen yok. Evet arkadaşlar başlıyoruz. Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz yalnız arkadaşlar.

Fotoğraf: Heja Bozyel
Kategori
Seriler
Tarih
9/6/24

Bu bir tesadüf olamaz

Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz arkadaşlar. Kendime arkadaş diye hitap edebilir miyim? Kendi kendimle artık iyi konuşacaksam, şefkatli olacaksam eğer; evet arkadaşım, kendime arkadaş diye hitap edebilirim. Bilinç akışımda arkadaşlar bile diyebilirim. Sonuçta bende birden çok ben olduğunu benden iyi bilen yok. Evet arkadaşlar başlıyoruz. Başlıkların sonunda noktalama işareti kullanmıyoruz yalnız arkadaşlar.

Fotoğraf: Heja Bozyel
Fonda: African Man - Ricardo Villalobos & Max Loderbauer Remix

Sabah saatlerini, sabah serinliğini adı Fransız olan balkonumsu küçük çıkıntıda yetiştirdiğim çiçeklerimi, sabah kuş seslerini ve sarımsak kokusunu seviyorum. Sarımsak kokusunun konumuzla alakası yok gibi görünüyor olabilir ama var. Ayrıca sarımsak hikâyeyi Mehmet Günsür’le de bağlıyor ama onu anlatmayacağım. 

  • Kesin anlatacak.

Sabah uyanıp tost ve kahve yapmayı seviyorum. Tostun içinden akan peynirin cızırtısını ve yanmasını da. Canınızı çektirdiysem özür dilerim ama o turuncu çıtırtı, ağız sulandırıcı bir beyin gıdıklaması yaratıyor ve bunu birine anlatmak zorundayım. 

“Ne zamandır var, zihnimdeki sorular? Ne zamandır var beynimi kemiren bu oyunlar?” (Güneş Özgeç/Kertenkele) 

Kendimle çelişmelerim içinde limona para vermeyi sevmemem çünkü ayh aman allahım o muhteşem olmayan çocukluğumun nadir mükemmel anlarını anlattığım (Beril Ateş’in “Yaz çocukken daha büyüktü” işi benim için aşırı tetikleyici, her gördüğümde midem Munch adamına dönüyor. Benim çocukluk yazlarım korku doluydu) Instagram storylerimde hep limon çiçeklerinin kokusuyla uyandığım Kıbrıs sabahlarını ve limona para vermenin ne kadar zoruma gittiğini anlatıyorum senede 1 kez -eğer daha fazla değilse. Ve Tobi’nin kuyruk sallaması ve her yeri koklaması ile mutluluğu bulduğum bu yaşımda mutfak tezgahındaki kasede küflenen limonların fotoğrafını çekiyorum, “belki de içimde bir sanatçı vardır” diye düşünerek. 3 gün önce alınmış limonlarla salata mı yapacaktım? Belki. Küf kokusunu sevmiyorum. Kim sever ki? Narenciye küfü daha da beter kokuyor. 

Kötü kokular arasında sayılan ama öf nasıl da güzel bir kokusu olan sarımsak geliyor aklıma koku dediğim anda. Özellikle taze sarımsak, seni çok seviyorum. Sen çocukluğumda da Kıbrıs’ta da yoktun. Ne zaman tanıştım seninle bilmiyorum ama Burcu tanıştırmıştı, biliyorum. Çünkü tuzla yediklerini anlatmıştı. “Bak şimdi ağzım sulandı” demişti. Sarımsağın insanların içindeki şehveti, tutkuyu, açlığı artıran bir etkisi mi var acaba? Çünkü bu bir tesadüf olamaz.

Sarımsaktan bahseden birbirinden bağımsız, birbirini tanımayan iki ayrı kişinin, birbirlerinden yıllarca farklı zamanlarda karşımda durup sarımsaktan şehvetle, tutkuyla bahsetmeleri ancak ikisinin de arkadaşım olmasından (Biri diğerinden daha az arkadaşım) ve ikisinin de Boğa burcu olmasından kaynaklanabilir sadece. Kesişim kümesinin ortasında adımı sarımsağın yanında görmek hoşuma gitti. 

Burcu taze sarımsaktan bahsetmişti ve taze sarımsak en çok baklaya yakışıyor. Yanında zeytinyağlı, dereotlu bakla, diri diri taze sarımsak taneleri olan bir salata. Ah bak çilekli semizotu salatası da çok güzeldir. Üfff nasıl canım istedi! Yani çilek ve sarımsak da bir tek orada bir araya gelebilir. Burcu şimdi okurken “Ay Hejaaaa” dedi. Zeynepse damağını şaplattı, “Rakının yanında” dedi. Işıl da “Ayyy eveeet” dedi. Orada da kesişim noktası benim. Taze sarımsak-Çilek-Semiz otu-Heja-Burcu-Zeynep-Işıl-Rakı

Konuyu dağıtmayalım arkadaşlar. 

Konumuz Mehmet Günsür. Hayır, konumuz sarımsak. Sarımsak denince Mehmet Günsür işte. Az önce Burcu diyordum. O konu kapandı arkadaşım. Herhangi bir konuyu herhangi biri ile beş adımda bağlama yarışması olsa sen kazanırsın. Kazanırım.

Mehmet Günsür’le ilk röportajımdı, ilk tanışmamız sanırım. Türkiyeli kadın gazetecilerin oyuncunun karşısında bayıldığı, röportaj için kavga ettiği o ilk zamanlar. 

Konu nasıl oraya geldi hiç hatırlamıyorum ama “Sarımsak kokusu böyle elinde kalır ya…” diye anlatmıştı elini koklayarak sanki daha bir saniye önce sarımsak soymuş gibi… Hayatın anlamını anlatır gibi… O sesteki tutku, sarımsağa olan şehvet ve yaşam enerjisi karşısında erimiştim. Ses kaydınının o kısmını Zeynep ve Burcu’ya dinletmiş “Nasıl ya, nasıl bir koku böyle anlatılabilir”i konuşmuştuk. Demek o zamanlar kendimlerden başka konuştuğum arkadaşlarım da varmış. 

Şimdi onları, kahkahaları, bahçedeki ağaçtan limon koparmayı, limon çiçeklerinin kokusunu, denizden çıkınca üstümde kalan tuzu, birine hayran olmayı, bir şeye tutku duymayı konuşabilmeyi özlüyorum. Ve marketten aldığım limonlar üç günde küfleniyor. 

Nokta. 

Bu bir tesadüf olamaz